Rehber | Kategoriler | Konular
TEKKE
İslâm ahlâkının, tasavvuf ilminin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dînî eğitim ve öğretimin yapıldığı müesseselerden biri. Tekke, Farçsa bir kelime olan ?tekye?den dilimize ?tekke? olarak geçmiştir. Lügâtta ?dayanılacak yer? anlamına gelmektedir. Çoğulu ?tekâyâ?dır. Tekkelere ?zâviye, dergâh, hankâh ve âsitâne? de denilirdi.
İslâmiyetin öğretilmesinde medreseler gibi tekkelerin de önemli hizmetleri olmuştur. Tekkeler, Müslümanlar tarafından tevhid inancını, Allahü teâlânın birliğine inanmayı bütün insanlığa yaymak ve gönüllere yerleştirmek için vakıf esaslarına uyularak kurulmuş sosyal vasıflı dînî eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Tekke en önce, Ebû Hâşim Sofî için, Suriye'de Remle şehrinde yapılmıştır.
Medreselerde, İslâmiyetin îmân bilgilerini, emir ve yasaklarını öğreten derslerden kelâm, fıkıh, hadîs, tefsir vs. gibi dînî ilimlerle birlikte fen bilgilerinden matematik, geometri, tıp, astronomi vs. okutulurken, aynı devirde tekkelerde de her Müslümana lâzım olan ahlâk bilgileri okutuluyor ve yaşatılıyordu. Buraya devam eden genç, orta yaşlı, yaşlı her zümreden insan emir ve yasakları, İslâm ahlâkını öğrenerek güzel ahlâk sâhibi ve herkes tarafından sevilen, topluma faydalı bir şahıs olarak yetişiyordu.
Tekke ve Medreseler târih boyunca hep tevhid inancını savunmak üzere teşkilatlanmışlardır. Medreseler, sistemli bir tâlim ve terbiye proğramıyla genç nesilleri İslâmî ve dünyevî ilimlerle donatıp, mukaddes İslâm dîninin hizmetine verirken, tekkeler, genç, yaşlı, okumuş, okumamış bütün halk kitlelerini öbek öbek, bir aşk ve gönül ordusu biçiminde teşkilâtlandırıyordu. Bu sebeple Medrese ve Tekkeler, kitleleri kucaklayan, saran iki kol gibidir.
Tekkelerden yetişenlerden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yunus Emre, Erzurumlu İsmâil Hakkı gibi sayısız büyük velîler, yaşadıkları asırlara, eserleri ve yaşayışlarıyla mühür vurmuşlardır. Bu büyükler, insanlık târihinin şeref levhalarıdır.
Tekkeler, genellikle şehir, kasaba ve köylere kurulmakla berâber bâzan, sosyal hizmetleri görmek için, büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık alanlarda, bâzan da, cihad etmek ve düşmanı gözetlemek için hudut boylarında kurulurdu.
Issız yol boylarındaki kırlık alanlara kurulan tekkelerde, kış veya yaz yorgun kervancılar misâfir edilir, bunlara yeme, içme, yatma, hayvanlarının bakımı dâhil, sosyal hizmetler verilir, karşılığında para da alınmazdı.
Hudut boylarındaki tekkelere gelince; bunlar, stratejik ehemmiyeti olan mevkilerde kurulurdu. Bu tekkelerde bilhassa cihad için gelen gönüllüler ordusundan Alp erenler, gâziler, akıncılar ve hudut bekçileri bulunurdu. Bunlar, sulh zamânında herhangi bir düşman hücumu karşısında müdâfaasız durumda kalan civar halkını, Müslüman köylerini korurlardı. Sefer durumundaysa, akıncı yiğitler, hududu aşarak düşman memleketine dalar, onlara korku salarak ve mallarını ganîmet alarak düşmanı sindirir ve Müslüman ordusunun zâyiât vermeden ilerlemesini sağlarlardı. Evranos Bey, Malkoçoğlu, Hüsrev Bey, Kara Şahin gibi Osmanlıların meşhur akıncılarının birçoğu tekkelerde yetişmiş eşsiz kahramanlardı. Hudut boyu tekkeleri ayrıca komşu devletin şahıslarına Müslümanlığı tanıtmakla ve oralarda İslâmiyeti yaymakla da görevliydiler. Tekkelerin bu bakımdan da hizmetleri çok olmuştur.
Tekkeler bu hizmetlerin yanında çeşitli dert ve sıkıntılarını, gönül yorgunluklarını dindirmek için, Müslümanların bir araya gelip dertleşmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını sağlamış, böylece ferdin toplum hayâtına kazandırılmasında mühim bir rol oynamıştır. Bir çeşit ruh sağlığı, ahlâk okulu olmuştur.
Ayrıca tekkeler, boş zamanları değerlendirmede de faydalı olmuşlardır. Tekke edebiyatının gelişmesiyle edebiyat dünyâsı da, mânen zenginleşme imkânı bulmuştur. Burada yetişen şâirler, ilâhî aşkın verdiği haz ve zevki, kasîde, nât gibi şiir türleriyle dile getirmişlerdir. Böylece edebî sahadaki zenginliğin artması sağlanmıştır. Bu edebiyata âit birçok eser, dîvânlar hâlinde toplanmıştır.
Ne yazık ki, son devirlerde tekkeler, sahte şeyhlerin ve ehliyetsiz kimselerin ellerine geçmiş, aslî görevini yapamaz hâle gelmişlerdir. Cumhûriyetin îlânından sonra kapatılmışlardır.
Tekke edebiyatına âit bir şiir:
Gönül hûn oldu şevkinden, boyandım yâ Resûlallah
Nasıl bilmem, bu nîrâna dayandım yâ Resûlallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım yâ Resûlallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen rûnümâsın sen
Habîb-i kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâ'sın sen
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Fırâk ağlar, visâl ağlar, ezel mesrûrun olmazsa
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Erir canlar o gülbûy-i revanbahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar didârının, bak, ihtirâsından
Perişan bir niyâz inler hayâtın müntehâsından
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Susuz kalsam yanan çöllerde, can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam
Alev yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında can vermek
Nasib olmaz mı Sultanım Haremgâhında can vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında can vermek
Cemâlinle ferehnâk et ki yandım yâ Resûlallah!
Boyun büktüm, perişânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle Kıtmîri
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resûlallah!