Rehber | Kategoriler | Konular
KAYMAKAM
ilçelerde bulunan en büyük mülki âmir. Arapça ?vekil? demektir. Osmanlılarda, sadrazam, hükümet merkezinden ayrıldığı zaman kendisine kubbe vezirlerinden ?vezir-i sâni? vekâlet eder, bu vekâleti müddetince ona ?kaymakam paşa? veya sâdece ?kaymakam? denildiği gibi ?kaymakam-ı rıkâb-ı hümâyûn? veya ?kaymakam-ı âsitâne-i seâdet? de denirdi. Kaymakam paşalar, vekâleti müddetince asıl gibi hareket eder, sadrazamın bütün salâhiyetlerini (yetkilerini) kullanırdı. Yalnız, seferin olduğu ve ordunun bulunduğu bölge, yetkisi dışında kalırdı. Buralardaki ilgili hüküm ve beratları veremezdi; bunların verilmesi doğrudan doğruya pâdişaha ve sadrâzama âitti. Yabancılarla ilgili işlere de sadrazam bakardı.
Pâdişahlar sefer yerlerine sadrazamı gönderdikleri zaman merkezde sadrazama vekâlet edecek ve pâdişahla olan irtibâtı sağlayacak bir memura ihtiyaç hâsıl oldu. Bu makama sadrazamın itimat ettiği kimsenin tâyin olması gelenek hâline gelmişti. Göreve getirilen vezir, sadrazam ile birlikte padişah tarafından kabul olunur. Kendisine samur kürk giydirilerek memuriyeti îlân edilirdi. Ayrıca, pâdişah Edirne'de olursa, İstanbul'a kaymakam veya muhâfız tâyin ederdi.
Kaymakamın başkanlığında toplanan dîvâna ?kaymakam dîvânı? denirdi. Kaymakamlar, sadrazam gibi dîvân günlerinde evlerinde dîvân kurarlardı. Dîvâna katılan vezirlerle, kazaskerler, şıkk-ı evvel defterdarı, nişancı ve reis-ül küttâb, ordu ile birlikte gittiklerinden kaymakamın kurduğu dîvânda İstanbul kâdısı, şıkk-ı sâni ve sâlis deftardârları ile nişancı ve reis-ül küttap vekilleri bulunurdu.
Çarşamba dîvânına ise, İstanbul kâdısından başka Galata, Üsküdar ve havass-ı Kostaniyye kâdıları ile sekbanbaşı gelir, fakat sekbanbaşı yeniçeri ağasının vekili olarak fazla kalmayıp geri dönerdi Cumâ dîvânına yalnız sekbanbaşı gelmezdi.
Kaymakam paşaların kendine mahsus kıyâfetleri vardı. Kaymakamlar, sadrazam gibi zaman zaman gezerek eşyâ fiyatlarını kontrol ederler, narha riâyet edilip edilmediğine bakarlar ve yine sadrazam gibi tersâneye gidip bahriye işlerini teftiş ederlerdi.
Osmanlı ordusunda, bugünkü yarbay karşılığında olan rütbeye de kaymakam denirdi.
Günümüzde kaymakam, idârî birimlerden ilçelerin en büyük mülki âmiri için kullanılan bir ünvandır. İlçede hiyerarşik üst olduğundan idârî şube başkanları ile âmirlerin birinci derecede, diğer memurların ikinci derecede sicil âmiridir. İlçe memurlarının çalışmalarını devamlı kontrol altında bulundurur, teşkilâtın düzgün çalışması için denetimler yapar. Vâlinin tâlimât ve emirlerini yerine getirdiği gibi kânun, tüzük, yönetmelik, hükümet kararlarının yayını, îlânı ve takibi kaymakamın vazifeleri arasındadır. İdârenin ve zâbıtanın âmiri durumunda olan kaymakam, ilçe hudutları içinde huzuru, asayişi sağlamakla da görevlidir. Bunun için adlî ve zâbıta kolluk kuvvetlerini kullanır. Köylerin mâlî işleri ile yakından alâkâdâr olur. Muhtarların uygunsuz kararlarını bozma, köy ihtiyar heyetlerine yol gösterme, vazifesini yapmayan muhtarlara îkazda bulunma selahiyetleri de vardır.
Kaymakam devlet temsilcisi olmayıp, devlet memuru durumundadır. Vâlilerin devlet mallarını idâre ve bunlarda tasarrufta bulunma, devlet namına sözleşme yapma yetkileri Kaymakamlarda yoktur. Kaymakamlar vâlilerin emrinde olup bu bakımdan ilçeye âit bütün işleri ona yazarlar. Bununla birlikte kaymakamlar ilçelerdeki askerî ve adlî makamları denetleyemezler. Çünkü bu kurumlar onun denetim ve kontrolu dışındadır. Ancak Kaymakamlar adlî ve askerlik şubelerinden gerekli gördüğü konularda bilgi istiyebilir.