Rehber | Kategoriler | Konular
MERYEM
Îsâ aleyhisselâmın annesi. Hazret-i Meryem'in babası, Dâvûd aleyhisselâmın soyundan ve Benî İsrâil'in büyüklerinden İmrân adında bir zâttır.
Bu zâtın hanımı Hunne, çocuğu olmadığı için; ?Allahü teâlâ bana bir çocuk ihsân ederse, onu Beytül Mukaddese hizmetçi yapacağım.? diye adakta bulunmuştu. O zaman erkek çocukları Beytül Mukaddese hizmetçi olarak adamak âdetti. Hunne hâmileyken kocası İmrân vefât etti. Bir müddet sonra bir kız çocuğu doğurdu ve adını, Allah'ın kulu mânâsına gelen ?Meryem? koydu. ?Yâ Rabbî! Ne yapayım kız doğurdum, sen onu kabûl buyur.? diyerek, Allahü teâlâya yalvardı ve çocuğunu alıp, Beytül Mukaddese götürdü. ?Alınız bu çocuk buraya adaktır.? diyerek Meryem'i oradaki hizmetçilere bıraktı. Hazret-i Meryem büyük bir zât olan İmran'ın kızı olduğundan birçok kimse onu büyütüp, yetiştirmek istemişti. Fakat teyzesi Elisa'nın kocası ve peygamber olan Zekeriyya aleyhisselâm, Meryem'i alıp evine götürdü. Hazret-i Meryem, teyzesinin yanında büyüdü. Daha sonra Zekeriyya aleyhisselâm ona, Beytül Mukaddese'de husûsî bir oda yaptırdı. Hazret-i Meryem odasına çekildi ve ibâdetle meşgul oldu. Yanına Zekeriyya aleyhisselâmdan başka kimse giremezdi.
Her gidişinde yanında yiyecek birşey olduğunu görürdü. Bu hususta Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyrulmaktadır: Rabbi Meryem'i güzel bir kabul ile kabul buyurdu, onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve Zekeriyya peygamberi de ona kefil (himâyesine memur) kıldı. Zekeriyya ne zaman Meryem'in bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu: ?Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?? dedi. O da: ?Bu, Allah tarafından; şüphe yok ki, Allah dilediğini hesabsız olarak rızıklandırır.? dedi. (Âl-i İmrân sûresi: 37)
Hazret-i Meryem, on beş yaşındayken Yûsuf-i Neccâr adında biriyle nişanlanmıştı, fakat onunla evlenmedi. Allahü teâlâ kendisine babasız olarak bir çocuk vereceğini müjdeledi. Bu hususta Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyrulmaktadır:
Melekler: ?Ey Meryem! Allah kendinden bir kelimeyle (bir emirle yaratılacak çocuğu) sana müjdeliyor, ismi Meryem'in oğlu Mesih-Îsâ'dır. Dünyâda da, âhirette de şânı yücedir, hem de Allah'a yakın olanlardan...? demişlerdi. Meryem: ?Ey Rabbim! Bana bir insan dokunmamışken nasıl benim bir çocuğum olabilir?? dedi. Allahü teâlâ şöyle buyurdu: ?Doğrudur, sana bir kimse dokunmamıştır, fakat Allahü teâlâ dilediğini yaratır ve O, bir şeyi murâd edince ona sâdece ?ol? der, o hemen oluverir. (Âl-i İmrân sûresi: 45-47)
Hazret-i Meryem, Allahü teâlânın dilemesiyle hâmile kaldı. Bundan bir müddet sonra normal hâmilelik hâlleri görülmeye başladı. Yahûdî kavmi hâmile olduğunu anlayınca, ona iftirâ etmeye başladılar. Yapılan dedikodulardan çok üzülen hazret-i Meryem, doğumu yaklaşınca, insanlardan uzak olan, Kudüs'ün 10 km güneyindeki Beyt-i Lahm adı verilen kasabaya çekildi. Doğumun ilk alâmetleri belirdiği sırada bulunduğu yerin bahçesinde yürürken, kurumuş bir hurma ağacının altına geldi. Doğum sancıları şiddetlendiğinden bu ağaca yaslandı. Nihâyet, yaslandığı kuru hurma ağacının altında hazret-i Îsâ dünyâya geldi. İnsanların kendisine ağır ithamlarda bulunarak iftirâ yapacaklarından iyice endişelenmeye başlamıştı. Bu sırada kendisine ilhâm edildiği Kur'ân-ı kerîmde meâlen şu şekilde bildirilmektedir: (Cebrâil, yüksek bir yerde bulunan) Meryem'e aşağı tarafından şöyle çağırdı: ?Sakın üzülme, Rabbin senin alt yanında bir su arkı yarattı. Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş tâze hurmalar dökülsün. Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen Ben rahmana (Allah'a) bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiç kimseye aslâ söz söylemeyeceğim.? de. (Meryem sûresi: 24-26).
Hazret-i Meryem'in Beyt-i Lahm'de olduğunu ve çocuk doğurduğunu öğrenen Yahûdîler, toplanıp Beyt-i Lahm'e gitiler. Hazret-i Meryem, onların geldiğini öğrenince, kucağında çocuğuyla berâber onların yanına gitti. Onu kucağında bir çocukla gören İsrâiloğulları, hakâret etmeye başladılar. ?Ey Meryem! Sen çok çirkin bir iş yaptın. Hâlbuki sen çok temiz bir âileye mensupsun.? dediklerinde; hazret-i Meryem onların kaba sözlerine karşı hiç ses çıkarmadan parmağıyla işâret ederek çocuğu gösterip; ?Buna sorun.? dedi. Onun bu hareketini görenler çıkışarak; ?Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz. O çocuk bize cevap veremez.? dediler. Bu sırada kundaktaki çocuk (Îsâ aleyhisselâm) annesinin işâretiyle dile geldi ve mûcize olarak konuşmaya başladı. Bu hâl, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirilmektedir: Ben cenâb-ı Hakk'ın kudreti ile yarattığı bir kulum. Bana kitap verdiği gibi peygamberlik de vermiştir. (Bu gerçekleşecektir.) Her nerede olursam olayım, beni mübârek kıldı... (Meryem sûresi: 31, 40)
İsrâiloğulları beşikteki çocuğun şehâdeti üzerine şaşırıp kaldılar, fakat dedikodu yapmaktan ve iftirâlardan da vazgeçmediler.
Hazret-i Îsâ'nın doğduğu sırada Filistin'deki Yahûdî Kralı, çocukları öldürtüyordu. Hazret-i Meryem, oğlu Îsâ'yı (aleyhisselâm) alıp, Mısır'a gitti, on iki sene orada kaldılar. Sonra Kudüs'e gelip, Nâsıra kasabasına yerleştiler. Hazret-i Meryem, oğlu Îsâ aleyhisselâmın göğe kaldırılmasından altı sene sonra vefât etti. (Bkz. Îsâ Aleyhisselâm)
Âl-i İmrân 33, 37, 42, 47; Nîsâ 156; Meryem 16. ve 34.; Enbiyâ 91. ve Tahrim sûresinin 12. âyetleri hazret-i Meryem'den bahseder. Tahrîm sûresi 12. âyetinde meâlen şöyle buyrulmaktadır:
... Bir de İmran'ın kızı Meryem'i (misal yaptı) ki, ırzını pek sağlam korumuştu. Biz de ona rûhumuzdan (vâsıtasız olarak yarattığımız ruhtan) üfledik, intikâl ettirdik, o, Rabbinin bütün dînî hükümlerini ve kitaplarını tasdik etti. Hem o, ibâdette devâm edenlerdendi.
Hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmaktadır: ?Zamânındaki dünyâ kadınlarının en hayırlısı İmrân kızı Meryem'dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hadîce'dir.?
Hazret-i Meryem, iffetli, fazîletli olup, gece-gündüz hep ibâdetle meşgûl olurdu. O kadar çok ibâdet ederdi ki, ibâdeti İsrâiloğulları arasında darb- ı mesel hâline gelmişti. Allahü teâlâ ona bir çok kerâmetler ve güzel hâller ihsân etmişti. Onun bu hâl ve kerâmetleri meşhûr olup, yayılmıştır. Hazret-i Meryem, o zamanda bulunan kadınların en fazîletlisiydi. Nitekim Sahîh-i Buhârî'de hazret-i Ali'nin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
İmrân kızı Meryem, zamânında dünyâda bulunan bütün kadınların hayırlısıdır. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hadîce'dir (radıyallahü anhümâ).
Tirmizî'nin hazret-i Enes'ten bildirdiği hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur.
Âlemdeki kadınların en hayırlıları dörttür. Meryem binti İmrân, Fir'avn'ın hanımı Âsiye, Hadîce binti Hüveylid ve Fâtıma binti Muhammed Resûlullah.