Rehber | Kategoriler | Konular

MASAL

Alm. Marchen (n), Erzahlung (f), Fr. Fable (m), İng. Story, tale; fairy tale. Günlük hayattan sıyrılarak, insanların muhayyilelerinde tabiat ve gerçek dışı âlemde yaşattığı kahramanların hikâyesi. Sözlü nesir türüdür. Yazarları yoktur. Halk masallarına benzeterek ve aynı zamanda içlerine özel bir dünyâ görüşü konarak, belli yazarlar tarafından meydana getirilen masallara sun'î, yâni ?yapma masal? denir. İngiliz yazar Oscar Wilde, Danimarkalı Andersan ile Fransız Lafontaine bu tür masallarıyla tanınırlar. Türk edebiyâtında on sekizinci yüzyıl yazarlarından Giritli Aziz Efendi, türlü kaynaklardan derlediği bu türden olan Muhayyelât'ını yazmıştır.

Masallar rüyâya benzer ve insanlardaki arzuları sembolleştirir. Çünkü hayatta mümkün olmayan ve çok istenen her şey masallarda gerçekleşiyor. Adâlet, eşitlik, mutluluk, istenilen şekilde masal dünyâsında bulunur. Meselâ hor görülen bir keloğlan, kurnazlığı sâyesinde şehzâdeleri küçük düşürür. Fakir, öksüz bir kızcağız bir târih cilvesiyle sultan oluverir. Yoksul birinin başına devlet kuşu konar. Masal dünyâsında, gam, kasvet, çirkinlik, âdilik yoktur. İyiler dâimâ mükâfâta kavuşur, kötülereyse en adâletli cezâlar verilir. Masalların bütün dünyâya yayılma gücü ve alanı çok geniştir. Ancak masalların ilk defâ dünyânın hangi bölgesinde söylenildiğine dâir elde kesin bilgi yoktur. Böyle olmasına rağmen masalların kaynağı, yâni menşei ile ilgili bâzı görüşler vardır. Bu görüşlere ilk yer verenler Alman masallarını toplayan Girimm Kardeşler olmuştur. Daha sonraki araştırmacılar Hindoloji, Antropoloji ve Mitolojiye dayanan görüşler ileri sürmüşler, her görüşün temsilcileri diğerlerini tenkit etmişlerdir. Gerçekte masallar rüyâlardan çıkmış ve buna paralel olarak gelişmiştir. Yapı bakımından incelendiğinde rüyâ ve masal arasında sıkı bir bağlılık vardır. Ancak rüyâ kendiliğinden, masallar ise sun'î düşünce mahsülü olarak ortaya çıkar.

Masallar girdikleri toplumun rengine az çok bürünürler. Masallardaki konular, temelde birbirine benzerse de, onu her milletin kendi örf ve âdetlerine, kültürüne uydurduğu bilinmektedir. Hindistan, Arabistan, Anadolu, Akdeniz devletleri masal söyleme bakımından batıya nazaran daha zengindir.

Masallarda gerçek veya gerçeğe yakın bâzı olaylar bulunabilir. Fakat bunlarda gerçek dışı olaylar esas teşkil edip, gerçekçilik bir süs gibi kalmaktadır. Masallarda belki târihî olaylara bile yer verirler. Fakat bunlar masal havasında erimiştir.

İnsanlar, cin (peri), hayvanlar gibi hakîkî veya dev, şahmerân gibi hayâlî varlıklar masallarda içiçe yaşar ve masalların kahramanlarıdır. Bunlar insanlara mahsus ölçüler, huylar içinde ele alınırlar. Yâni insanlar gibi sever, hırslanır, öç alır veya yardım ederler. Masallarda yaşayan balık, kuş, ceylan, at gibi hayvanlar da olağanüstü vasıflar taşırlar. onlar da insan gibi düşünür, konuşur, üzülür, sever, acıma veya kin duyarlar. Hattâ bu katagoriye cansız varlıklar bile katılır.

Masalda insanlar, gerçek veya gerçekdışı vasıflarda görünürler. Bu gerçek olmayan kuvvetlerini büyülü bir araçtan, var olmayan bir mahluktan veya evliyâdan alır. Masalın kahramanları, belli bir toplumun bilinen bir zamanda yaşamış kişileri değildir. Her ülke ve zamanda olabilecek pâdişah, vezir, köylü, kadı, derviş, ırgat, harâmî gibi sembol tiplerdir.

Ancak masallarda her şey tatlıya bağlandığı için, bu tiplerin kötülükleri üstünde fazla durulmaz. Kötüler, korkunç olmaktan gülünç duruma getirilir ve yaptıklarının cezâlarını görürler. İyiler ise uzun yaşayıp mutlu olurlar.

Masallarda çevre büsbütün hayâlî ve gerçek dışı ülkelerdir. Kafdağı, Yedi Derya Adası, Yedi Yerin Altı ve Üstü gibi haritalarda bulunmayan ülkeler gösterilir. Masallarda tasvirler gözlere değil hayâle dayanmaktadır. Dünyâda rastlanması imkansız olan bahçeler, saraylar, ırmaklar, şehirler yer alır. Ne zaman, hangi yerde bulundukları asla bilinmez.

Masallarda aynı kahraman bir ceylan, bir kuş veya bir gül fidanı oluverir. Kısaca şekilden şekle girer. Kötüler biçim değiştirerek sevimsiz varlıklar hâline gelirler. Bir anda kıtalar ötesi mesâfe alındığı gibi, yine bir anda korku, yerini sevince ve mutluluğa bırakır.

Masalı destanlardan ayıran fark, masallarda millî ve dinî inançların zayıf olması, diğer taraftan masalların geniş ve alabildiğine hayâle yer vermesi, her dala konma ve hiçbir şeyde uzun uzadıya durmayış göze çarpar.

Masalın eğitici değeri vardır. Keloğlan masalları dışında, masala müstehcen, çirkin ve ayıp sayılacak hiçbir söz katılmaz. Aşk sahneleri, çabuk ve rümuzla geçiştirilir. Masalın çocuk muhayyilesine geniş ufuklar açtığı gerçektir. Masalın yerini tutmaya çalışan sinema, televizyon gibi şeylerin çocuk muhayyilesini darlaştırdığı ve kalıplaştırdığı son yıllarda eğitimcilerin üzerinde durdukları ve karşı çıktıkları bir durumdur.

Çeşitli milletlerin masallarında, mevzular temelde birbirine benzerse de, her milletin, masallarını kendi örf ve âdetlerine, hislerine, kültürüne uydurduğu, ona kendisinden pekçok şey kattığı şüphesizdir. Ancak memleketi Hindistan sayılan masalların zamanla Avrupa'ya göçtükleri de kuvvetli iddialardandır. Umûmiyetle çocukların sevip okuduğu masallar seçilirken, bu yabancılık unsuru gözden uzak tutulmamalıdır. Bir masalı dinleyen çocuk, masalın vermek istediği dersten çok, oradaki kişilerden ve hâdiselerden etkilenecektir. Bu sebeple, yabancı masallar alınacaksa, bunlardaki yabancı unsurların selâhiyetli kişiler tarafından çıkarılması lâzımdır. Yoksa, millî kültüre yabancılaşma, daha çocuk yaşta dinlenen ve körpe dimağlarda, kuvvetli izler bırakan masallarla başlayabilir.

Halkımız arasında Dede Korkut Hikâyeleri, Binbir Gece Masalları, Keloğlan Masalları sık rastlanan masallarımızdandır. Hele Keloğlan'ın içinden çıkamadığı iş yoktur. Cemiyetimizde, eskiden ?Masalcı Nine?ler vardı. Bunlar, tatlı üsluplarıyla, uzun kış gecelerinde, ramazan gecelerinde, evlerde, konaklarda, çıtır çıtır yanan sobaların başında, çocuklara masallarımızı anlatırlardı. Masallar ve bilhassa Türk masalları ekseriyetle, şu üç kısımdan meydana gelir: Giriş veya tekerleme kısmı, mevzuyla pek alâkası olmayan sözlerden meydana gelir: ?Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, ben fırladım eşikten, babam kaptı küreği, annem aldı maşayı, gösterdiler kapının ardındaki köşeyi...? Bu kısımla, masalı anlatan şahıs dinleyicilerin dikkatini tamâmen kendine çekmeye çalışır. İkinci bölüm asıl vakaların geçtiği kısımdır. Son kısımda yine, bir tekerleme olabilir, ama bunlar, baştakiler kadar uzun olmaz. Pek çoğunda, ?Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine? diye sona erer.

Türk masal geleneği, en hayalî anlatış tarzlarını bile gerçeğe yakın bir şekle getirir. Vakalar, olağanüstü unsurlar, fazla akla aykırı bir nitelik taşımaz. Türk masalları, birçok ilmin, sanatın faydalandığı birer hazine değerindedir. Milletimizin, birçok eski örf ve âdetleri, inançları, huyları, masallarımızda bulunabilir. Özellikle dilciler, târihçiler, roman, hikâye, tiyatro, film senaryosu yazanlar için masallar birer hazine değerindedirler.

Folklorcuların masallarla ilgilenmeleri pek eski târihlere uzanmaz. Bu alanda ilk ilmî araştırma 1807'de Elai Johanneaus'nun Halk Masalları Üstüne Görüşler kitabıdır. 1813'te Alman Grimm Kardeşler, Alman masallarını derleyerek bu yolda hizmet vermiştir. Türk masalları ilk önce Billur Köşk adlı bir eserle görülmüştür. George Jakob'un 1898'de yayınladığı bu eser, Menzel tarafından 1923'te yayınlanmıştır. Macar İ. Kunoş'un çalışmaları tâkib etmiştir. İgnace Kunoş Türk masallarını araştırıp incelemiş ve tasnif etmiştir. Ayrıca Türk Halk Edebiyatı eserini 1925 yılında İstanbul'da neşretmiştir. İstanbul Halk Masalları (1905), Adakale Masalları ise 1907'de neşredilmiştir.

Daha sonra bu çalışmalar Erzurum A.Ü. Edebiyat Fakültesinde geniş yer tutmuştur. Gümüşhane Masalları, Elazığ Masalları, Erzurum Masalları, Taşeli Bölgesi Masalları ve Türk-İskoç Masalları Mukayesesi gibi çalışmalar görülmüştür. Tâhir Alangu, Eflatun Cem Güney, Şükrü Elçin, A. Edip Uysal gibi araştırıcı ve yazarlar da bu sâhada çalışmalar yapmışlardır.


Konular