Rehber | Kategoriler | Konular
GüMRüK
Alm. Zoll, Fr. Douane (f), İng. Customs, tariff. Bir ülkenin diğer ülkelerle olan ekonomik münâsebetlerinin yürütüldüğü, ülkeye giriş ve çıkışların yapıldığı merkezlere verilen ad.
Gümrük, insanın ihtiyaç duyduğu her türlü eşyânın milletlerarası hareketleri mevcûd olduğu için doğmuştur. Bugün bütün ülkeler, gümrüklerle ilgili çeşitli ekonomik politikalar uygulamak durumundadır. Böylece gümrüğe gelen çeşitli mallar, kânunda gösterilen vergi, harç ve resimler ödendikten sonra, ülkeye girmektedir. Bu muâmelelerden hem devlet gelir elde etmekte ve hem de ülkede üretilen malların diğer ülkelerde îmâl edilen mallar karşısında rekâbeti sağlanabilmektedir.
İslâm ülkelerinde gümrük ve geçiş rüsumlarının konulması, hazret-i Ömer zamanında başladı. Müslüman olmayan ülkelerin Müslüman tüccarlardan vergi almakta ısrar etmelerinden dolayı, hazret-i Ömer bu duruma karşı tedbir alınmasını emretti. Böylece gümrük vergisi tesis edilmiş oldu. Uygulamada, Müslümandan gümrük vergisi alınmazdı. Ancak zekâtı alınırdı. Fakat zımmîden (gayri müslim vatandaştan) yirmide bir, yabancılardan, onların Müslümanlardan ne kadar aldığı biliniyorsa o kadar, bilinmiyorsa onda bir alınırdı. Eğer yabancının mensûb olduğu devlet, Müslümanlardan gümrük vergisi almıyorsa ondan hiç alınmazdı. Çok az miktârdaki malın gümrüğü de olmazdı. (Bkz. Âşir)
Abbâsîler, Emevîler, Selçuklular, Gazneliler ve Osmanlılarda dînî emirler esas olmak üzere, zamanın şartlarına ve devletlerle olan münâsebetlere göre gümrük vergisi tesbit edilmiş ve uygulanmıştır. Kânûnî Sultan Süleymân zamanında Fransız ve Venediklilerin lehine gümrük uygulaması yapılmıştı. On dokuzuncu asır ortalarına doğru İngiltere, Rusya ve bâzı Avrupa devletlerine düşük gümrük vergisi uygulamasında bulunuldu. Yine bu asrın ikinci yarısında, zirâat ürünleri ile bâzı sanâyi mâmullerinin ihrâcını teşvik için, ihrâcatta alınan gümrük vergisi düşürüldü, ithâlâttaki nisbet ise artırıldı.
Ülkemizde, dünyâdaki ekonomik krize yol açan Birinci Dünya Savaşının getirdiği büyük sıkıntılar, 1914 yılından îtibâren gümrükle ilgili yeni tedbirlere başvurulmasını gerektirdi. 1916'da çıkarılan kânunla himâyesi düşünülen yerli zirâî ve sınâî mâmullerinin benzerlerinin ithalinde, % 100'e kadar varan, hattâ geçen gümrük vergi nisbetleri getirildi. Aynı kânunla ülkede ihtiyacı hissedilen eşyânın ithâlinde bu nisbet % 1 olarak tesbit edilmişti. Yine bu târihlerde hazırlanan gümrük târife rehberinde, ilk defa olarak vergileme tekniğinde ?spesifik? sisteme geçildi. Spesifik sistemde vergi matrahını ithâl konusu eşyânın ağırlığı teşkil ediyordu. Yine bu uygulamayla zirâî ürünler, kerestecilik, konservecilik, pamuklu eşya üretimi teşvik ve himâye edildi. Bugünkü uygulamalarda da yeri olduğu gibi, yüksek nisbetlerde vergilendirildi. Yine yukarıda zikredilen kânunla, milletlerarası ticârette ve bugünkü gümrük mevzuâtımızda yeri olan, ?En ziyâde müsâadeye mazhar millet? kâidesi getirilmişti. Böylece Osmanlı ülkesi mallarına indirimli gümrük vergisi uygulamayan ülkelerin mallarına % 100'e varan gümrük giriş vergisi tedbirleri konmuştu.
Netice olarak, Osmanlı Devletinde, zamana göre değişen ekonomik ve milletlerarası siyâsî konjonktüre göre başarılı bir gümrük sistemi uygulandığı rahatlıkla söylenilebilir. Nitekim Rûmî 1334 ve mîlâdî 1918'de çıkarılan Gümrük Kânunu'nun bir kısım hükümlerinin 1973 yılına kadar yaşaması da bu görüşü doğrulamaktadır.
Yakın târihimizde gümrük sistemimizde yapılan en önemli değişiklik, spesifik târifenin terk edilerek, advaloren târifeye geçilmesi olmuştur. 1955 yılına kadar kullanılan spesifik târifede vergi; sayı, baş, ağırlık, adet üzerinden alınıyordu. Kabul edilen advaloren târife sistemine ise, cins cins, madde madde sıralanan eşyâ için belli usûllere göre tesbit edilecek ?Gümrük Kıymeti? üzerinden o eşyânın hizâsında gösterilen nisbetlerde vergi alınmaya başlandı. 1334 târihli son Osmanlı Gümrük Kânunu 11.5.1949 târihinde yayınlanan 5385 sayılı kânunla değiştirildi. Cumhuriyet döneminin ilk gümrük kânunu budur. Bu kânunla Türk Gümrük Sistemi yeni şartlara intibak ettirilmişti. Ancak değişen ekonomik, sosyal ve milletlerarası şartlar karşısında bu kânunun da âtıl kalması (geçerliliğini kaybetmesi) üzerine 19 Temmuz 1972 târihinde kabul edilip 1 Ağustos 1972'de Resmî Gazete'de yayınlanan ve 1 Nisan 1973'de yürürlüğe giren 1615 sayılı kânunla, Türk Gümrük Sistemi yeniden şekillendirildi.
Bu kânuna göre gümrük hattı Türkiye'nin siyasal sınırlarıdır. Gümrük vergisine tâbi eşyâda vergiyi doğuran olay, gümrük bildiriminin tescili, sözlü beyan yapılmış olması durumunda da bu beyana ilişkin tahakkuk belgesinin vergi yükümlüsünce imzalanarak gümrük idaresince tescil edilmesidir. Gümrük denetlemesi dışında kalmış eşyâda vergiyi doğuran olay eşyânın gümrük hattından geçirilmesidir. Gümrük vergisi yükümlüsü vergiye tâbi eşyânın sâhibidir. Verginin matrahı ise, yurda sokulan eşyânın gümrük vergisine esas olan değeridir. Bu değer, gümrük vergisi ödeme yükümlülüğünün başladığı târihte birbirinden bağımsız bir alıcı ile bir satıcının tam ve serbest rekabet şartları altında anlaştığı kabul edilen fiyattır.
Gümrük vergisi oranı, 474 sayılı Gümrük Giriş Târife Cetvelinin Değiştirilmesi Hakkında Kânun'la belirlenmiş olmakla beraber, kânunun ikinci maddesi Bakanlar Kuruluna cetvelde gösterilen vergi ve resim oranlarında değişiklik yapma yetkisini vermiştir. Yürürlükteki oranları arttırıcı özellikteki ekler, değer esâsına göre vergilendirilen mallarda, ilgili malın gümrük vergisine esas olan değerinin yüzde ellisini aşamaz. Bakanlar kurulu bugünkü uygulamada her yıl ithalat rejimiyle birlikte o yıl uygulanacak gümrük vergisi oranlarını da tesbit etmektedir.
GÜMRÜK İŞBİRLİĞİ KONSEYİ; meşgul olduğu konu; üye ülkelerin gümrük kâidelerinin standartlaştırılması, basitleştirilmesi, gümrük tekniğinin geliştirilmesi ve milletlerarası gümrük mevzuâtının birbirine yaklaştırılması olan beynelmilel (milletlerarası) bir kuruluş.
15 Aralık 1950 târihinde Brüksel'de ?Gümrük İşbirliği Konseyi?nin kuruluşuna 13 ülke imzâ atmıştı. Türkiye, bu Konseye 1953'te katıldı. Bu sözleşmeyle birlikte hazırlanan ve ticârî malların advalorem sisteme göre tasnîfini konu edinen ?Nomenklatür Sözleşmesi? ile konusu, yine ticârî malların gümrük vergisi matrahına esas teşkil edecek kıymet unsurları ve bu unsurların tesbiti olan ?Kıymet Sözleşmesi?ne Türkiye, 1955'te katıldı.
Gümrük İşbirliği Konseyi, faaliyet konusuyla ilgili olarak önemli hizmetler görmüş, böylelikle milletlerarası ticâretin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Hazırladığı yeni sözleşmeler ve kararlarıyla da görevine devâm etmektedir.
Gümrük İşbirliği Konseyinin 1990 yılında 88'e varan üye sayısı her geçen gün artmaktadır.
Konsey, ?Nomenklatür Komitesi?, ?Kıymet Komitesi?, ?Dâimî Teknik Komitesi? ile faaliyet gösterir. Her yıl belirli zamanlarda toplanan bu komiteler, kendileriyle ilgili konularda çalışarak mevcud uygulamaları, yeni durumlara göre inceleyerek sözleşmeler ve tavsiye kararlarında gerekli değişiklikleri yaparlar veya yenilerini hazırlarlar.
GÜMRÜK TÂRİFELERİ VE TİCÂRET GENEL ANLAŞMASI (GATT); İngilizce (General Agreement Trade and Tariff) kelimelerinin baş harfleriyle tanınan milletlerarası bir kuruluş.
Milletlerarası ticâretin dünyâ ölçüsünde düzenlenmesi ve dış ticâret politikalarında himâyeciliğin kaldırılarak, liberalleşmenin temini gâyesiyle, batılı ülkeler İkinci Dünyâ Savaşından sonra, milletlerarası kuruluşların teşkili için hummalı bir çalışma içine girdiler. Bu maksatla Birleşmiş Milletler içinde öncelikle bir ?Hazırlık Komitesi? kuruldu.
Hazırlık Komitesinin yaptığı çalışmalar sonucu, 1947 yılında Cenevre'de GATT anlaşması imzâlanarak geçici uygulama protokolü ile birlikte 10 Ocak 1948'de yürürlüğe konuldu.
GATT çok taraflı bir anlaşma olup, 1973 yılı îtibâriyle 79 devlet bu anlaşmaya katıldı. Bu sayı bugün 90'ın üzerinde olup kuruluşun ilkelerini benimseyen ülkelerin sayısı ise 120'den fazladır. Türkiye bu anlaşmayı resmen 1953 yılında imzâladı.
GATT anlaşması, milletlerarası ticâretin düzenlenmesi ve geliştirilmesiyle alâkalı hemen hemen bütün konuları içine almıştır: En çok müsâadeye mazhar millet kâidesi, iç vergiler, transit serbestliği, damping ve karşılayıcı vergiler, gümrük kıymeti, ithâlât ve ihrâcât formaliteleri, menşe alâmetleri, miktar kısıtlamalarının kaldırılması, farksız muâmele, sübvansiyonlar, târife müzâkereleri, katılma, ticâret ve gelişme gibi.
Bu kadar geniş bir çalışma konusu olan anlaşma metninin şu noktalarda ağırlık kazandığı görülmektedir:
1) Milletlerarası ticâretin gelişmesini engelleyen yüksek gümrük vergilerinin indirilmesi, 2) Gümrük târifeleri dışında ticâreti engelleyen unsurların kaldırılması, 3) Üye ülkeler arasındaki ticârî münâsebetlerde farklı muâmelelerin kaldırılması, 4) Üyeler arasındaki ticârî anlaşmazlıklarda GATT'ın arabuluculuğuna baş vurulması.
Anlaşma metninde ise şu hedeflere varılmak istendiği belirtilmektedir: 1) Ülkelerin ve milletlerin hayat seviyelerinin yükseltilmesi, 2) Tam istihdamın sağlanması, 3) Dünyâ kaynaklarından karşılıklı ve tam olarak faydalanılması, 4) Mal üretim ve alış verişlerinin gelişmesi, 5) Ekonomik kalkınmaların desteklenmesi ve sağlanması.
Ancak, yapılan toplantılarda gerek az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında, gerekse gelişmiş ülkelerin kendi aralarında ortaya çıkan menfaat çatışmaları, öngörülen hedeflere varmayı güçleştirmektedir.
GATT çalışmaları, akit taraflar konseyi tarafından ?Târife Müzâkereleri Komitesi?, ?Ticâret ve Kalkınma Komitesi?, ?Sınâî Mallar Komitesi? ve ?Tarım Ürünleri Komitesi? gibi organlar ile yürütülmektedir.
Tarım ürünleri ticâreti çoğunlukla GATT görüşmelerinin dışında bırakılmıştır. Tarımsal destekleme politikaları uygulayan ülkelerin bu alanda koruyucu tedbirler almalarına izin verilmektedir. Gerek çeşitli hizmet işlemleri ve gerekse çok uluslu şirketlere bağlı şûbeler arasında yapılan ticâret GATT ilkelerinin dışında tutulmuştur.
Giderek yaygınlaşan bir görüşe göre GATT bugünkü himâyeci ortamda milletlerarası ticâreti serbestleştirme ihtiyâcına cevap verememektedir. Müeyyide yetkisi olmayan bir kuruluş olarak başarısı, üye ülkelerin ne ölçüde istekli davrandıklarına bağlıdır. Gelişmekte olan ülkeler, GATT'ın dayandığı serbest ticâret ilkelerini çoğu kez kalkınma çabalarıyla çelişkili bulmuşlardır.