Rehber | Kategoriler | Konular
ZiYa GöKALP
yirminci asır Türk sosyolog, yazar ve şâiri. 1876'da Diyarbakır'da doğdu, asıl ismi Mehmed Ziyâ'dır. Önce mahalle mektebinde okudu. Diyarbakır Askerî Rüştiyesi ve Mülkiye İdâdisini bitirdikten sonra İstanbul'a geldi. Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisine girdi. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanı devirmek için faaliyet gösteren gizli bir cemiyete girdiği için tevkif edildi. Daha sonra Diyarbakır'a sürüldü. Burada amcasının kızıyla evlendi.
1908'de İttihat ve Terakkinin Diyarbakır Şûbesini kurdu. 1911'de Selanik'e yerleşti. 1912'de Ergani'den meb'us seçildi. Meclisin 18 Ağustosta feshiyle bu vazifesi dört ay devam etti. 1914'te İstanbul Darü'l-Fünûnunda içtimaiyat (sosyoloji) dersleri okuttu. İstanbul'un işgâlinden sonra İngilizler tarafından Malta'ya sürüldü. Dönüşünde bâzı arkadaşları ile Ankara'ya gitti. Te'lif ve Tercüme Reisliğine tâyin edildi. 1923'te Diyarbakır'dan meb'us seçildi. 1924'te İstanbul'da Fransız Hastânesinde öldü.
Gökalp, gençlik yıllarında birbirine zıt fikirlerin çarpışmasıyla buhran içine düştü. Maddî hiçbir derdi bulunmadığı halde felsefî düşünceleri ızdıraplarının kaynağı oldu. Bir ara beynine kurşun sıkarak intihara teşebbüs etti.
1908'de Diyarbakır Gazetesi'nde yazı hayâtına başladı. 1909'da Peyman Gazetesi'ni çıkardı. Genç Kalemler mecmuâsında yayınlanan Turan şiiri İttihat ve Terakkici gençler tarafından büyük bir heyecanla benimsendi.
Yazar olan babasının tesiriyle çok küçük yaşta folklor ve halk şiiriyle ilgilenmiştir. Ziyâ Gökalp, şiir, nesir, destan ve masal türünde yazmış; ilmî-fikrî makâleler, kitaplar kaleme almış kendine has bir fikir adamıydı. Bilgi ve fikirlerini çok kolay ve basit görünen yazılarla âdetâ çocuksu bir söyleyişle nazım diline aldı. Ziyâ Gökalp'ın milliyetçiliği, değişik merhaleler geçirmiş bir ?Türkçülük'tür?. Daha geniş sahada ise Turancılık mefkûresini düşünmüştü. Türkçülüğün Esasları isimli kitabında Türk aydınları için daha olgun bir ?Türkçülük ve hedeflerini gösterip, milliyetçiliğin programını çizdi. Bu kitapta kendisine has ideallerini, sosyolog olarak ortaya koydu?. Türkçülüğün programını ?Lisanî Türkçülük, Dînî Türkçülük, Bedîî Türkçülük, Ahlâkî Türkçülük, Hukûkî Türkçülük, İktisâdî Türkçülük, Siyâsî Türkçülük, Felsefî Türkçülük? gibi bölümlerden özetledi. Ortaya koymak istediği, önemli saydığı fikirlerin başında Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Muasırlaşmak vardı. Fakat bu idealine tam anlamıyla bağlı kalan olmadığı gibi, kendisi de bu konuda mutedil olamadı.
Ziyâ Gökalp, aynı zamanda bir sosyologdur. Sosyolojideki sistemi sosyal mefkûrecilik sistemidir. Ancak, görüşlerinde, geniş ölçüde bir milliyetçilik hâkimdir. Sosyal konulardaki örneklerini Türk insanından, Türk târihinden seçmiştir. Hemen bütün eserlerinde kullandığı lisan, sâde konuşma dili kadar samimi bir lisandır. Nazım dili bile her nev'i sanat gösterişlerinden uzak, bir sâdelik içindedir. Manzumelerini -birkaç tânesi hâriç- hep hece vezniyle yazdı. Fakat dörtlük (kıt'a) esâsına dayanan, şiirdeki millî Türk birimini kullanmayı ihmal ettiği gözden kaçmaz.
Türkiye'de çağdaş sosyoolji ilmini o kurdu. Millî edebiyat hareketlerinin yaygın bir çığır hâlini almasında onun büyük rolü oldu. ?Bir Kavmin Tetkikinde Usûl? gibi ilmî çalışmaları, sosyoloji sahasında çalışanlar için rehber vazifesi gördü. Küçük Mecmua'da neşrettiği Halkiyât, Masallar gibi yazıları da Türkiye'de folklor araştırmaları için kaynak eserdir.
Başlıca Eserleri:
Manzum masal, destan, didaktik manzume, mefkûre manzumeleri ve Yunus Emre tarzı ilâhiler çeşidinden şiirlerini üç ayrı kitapta topladı. Bunlar Kızıl Elma (1914), Yeni Hayat (1918), Altın Işık (1923), isimli şiir kitaplarıdır. Bunlardan başka Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak (1918), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Medeniyeti Târihi (1925), Malta Mektupları (1931), Kolsuz Hanım (1950), Millî Terbiye ve Maarif Meselesi (1964) isimli eserleri vardır.
Ziyâ Gökalp'ten şiirler:
ÇOBANLA BÜLBÜL
Çoban kaval çaldı, sordu bülbüle:
?Sürülerin hani, ovan nerede??
Bülbül sordu, boynu bükük bir güle:
?Şarkılarım hani, yavrum nerede??
Ağla çoban, ağla! Ovan kalmadı.
Gözyaşı dök bülbül, yuvan kalmadı.
Çoban dedi: ?Ülkeler hep gitse de,
Kopmaz benden Anadolu ülkesi.?
Bülbül dedi: ?Düşman haset etse de,
İstanbul'da şakıyacak, Türk sesi!?
Çalış çoban, çalış! Kurtar öz yurdu!
Şâirlerden topla, bülbül bir ordu!
Çoban dedi: ?Edirne'den tâ Van'a
Erzurum'a kadar benim mülklerim!?
Bülbül dedi: ?İzmir, Maraş, Adana,
İskenderun'u, Kerkük en sâf Türklerim?
Sarıl çoban sarıl! Mülkü bırakma!
Yâd elinde, bülbül, Türk'ü bırakma!
Çoban dedi: ?Sürülerim hep kaçsa,
Birim sürüm var, kaçmaz, adı Türk ili!?
Bülbül dedi: ?Şarkı ölsün, yok tasa;
Türkülerim yaşar, söyler halk dili!
Yalvar çoban, yalvar! İlin kurtulsun!
Dile Haktan, bülbül, dilin kurtulsun!
KÖYÜM
Ey Türk, senin köyün hür bir yuvadır
Çiftlik değil, yoktur beyi ağası
Her köylünün var bir tarlası,
Öz evinde o hem bey hem ağadır.
Hiç kimsenin yarıcısı rençberi
Olmaz, ancak olur vatan askeri.
Ümmî değil, muallimsiz kalsa da
İmamı yok, gene bilir dînini.
Dost ve düşman kimdir, bilir dünyâda.
Doğru bulur... Sevgisini kinini
Ona câmi, mektep, kitap yapınız.
Emin kalır hudutta hep kapımız.