Rehber | Kategoriler | Konular
ViCDAN HüRRiYETi
Alm. Gewissensfreiheit (f), Fr. Liberté de conscience, İng. Freedom of conscience. Kişinin bizzat kendi davranışlarında rahatça düşünme ve bir karara varma serbestliği. Vicdan, insanı kanaat ve amme (kamu) iktidarından uzaklaştırmak demek olan, insanın içindeki hâdiseler değildir. İnsanın dışını içinden böylece ayırmak, bugünkü felsefî ve psikolojik bilgilere göre mümkün değildir.
Vicdan hürriyeti; her şeyden önce insanın, vicdanının özel dünyâsı üzerinde mutlak bir şahsiyet hakkı, bu sâhaya her türlü müdâhaleyi yasaklama hakkı içinde yer alır. Bu sebeple hiç kimse kanaat ve düşüncesini açıklamaya zorlanamaz. Bu açıklamayı temin etmeye yönelik her türlü teşebbüs tehditle, maddî zarar vermekle, ilâçlarla veya hipnotizma yolu ile olsun kesinlikle kabul edilemez ve istisnâsız yasaktır. İnsan, vicdan hakkındaki meselelerde ?susmak? hakkına sâhiptir.
Vicdan hürriyeti çerçevesinde, hiç kimseye kendi dînî veya felsefî kanaati hakkında soru sorulamaması prensibi de vardır. Fakat soru sorulan kişinin veya bir başka şahsın hukûkî statüsü o kişinin açıklama yapmasına bağlı ise, bu hususa âit olmak üzere ilgili kişiye sorular sorulabilir. Meselâ, dînî fiillerden dolayı mahkûmiyete yâhut harp hizmetini yerine getirmekten kaçınması hâlinde verilecek cezâ için ilgiliye suâl sorulması gibi. Ancak suâl sorulan, cevaptan kaçınmakta serbesttir. Şüphesiz o kişi, susmasından doğan netîcelere katlanmak zorundadır.
Vicdan hürriyeti, din hürriyetinden farklıdır. Vicdan hürriyeti, bir kimsenin herhangi bir dîne, Allah'a inanması veya inanmaması anlamına geldiği halde; din hürriyeti, bir dîne inanan kimsenin o dînin emirlerini serbestçe ve korkusuzca yerine getirebilmesini garanti eden bir hürriyettir.
Literatürde ve tatbikatta genellikle vicdan hürriyeti; ?Din ve Vicdan hürriyeti? şeklinde kullanılmaktadır. Her memlekette, din ve vicdan hürriyetinin, diğer hürriyetlere nazaran farklı bir yer işgâl ettiği görülür. Eğer bir memlekette hürriyetleri tahdit edici bir mevzuat varsa, bilhassa din ve vicdan hürriyetinin mâhiyetine uygun bir şekilde tatbik edilmemesinden dolayı insanlar ızdırap içinde yaşarlar. İnsanların kafalarındaki ve kalplerindeki ulvi olarak saydıkları değerlere bağlı kalmak ve onları tatbik etmek ihtiyaçları ve mecburiyetleri, din ve vicdan hürriyeti konusunda onlara geniş bir biçimde istifâde imkânı ve hakkının tanınmasını gerektirmektedir. Fakat vicdan hürriyeti herkese her istediğini, istediği şekilde yapmak serbestliğini vermez. Zîrâ sınırsız hürriyetin sonu zulüm ve istibdatla biter.
Liberal sistemi benimsemiş devletler Anayasalarında, din ve vicdan hürriyetini açıkça düzenlemişlerdir. Fakat totaliter devletlerde ve komünist ülkelerde din ve vicdan hürriyeti mevcut değildir.
Memleketimizde 1982 Anayasası ve önceki Anayasalar din ve vicdan hürriyetini açıkça düzenlemişlerdir. 1982 Anayasasının 24. maddesinde; ?Herkes vicdan, dînî inanç ve kanaat hürriyetine sâhiptir... Kimse, ibâdete, dînî âyin ve merâsimlere katılmaya, dînî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.? hükmü mevcuttur. (Bkz. Lâiklik)
İslâm dîninde vicdan hürriyeti: İslâm dîninde insanlar için asıl olan hürriyettir. Bütün insanlar dünyâya hür olarak gelirler. İslâmiyet, kâfirlerin İslâma dâvet edilmesini emrediyor, fakat onları zor kullanarak Müslüman yapmayı yasaklıyor. Allahü teâlâ, ?Dinde zorlama yoktur.? emr-i ilahiyesiyle bu gerçeği Kur'ân-ı kerîmde haber veriyor. İslâmiyet gayri müslim vatandaşlara da iyi davranılmasını emretmiş. Onlara her türlü baskı ve istibdatı yasaklamıştır. Tıpkı, Müslümanların olduğu gibi, İslâmın adâletine sığınmış olan zımmîlerin (Hıristiyan ve Yahûdîlerin) de, can, mal, ibâdet, hakları mevcuttur. İslâm dîninde, bir Müslümanın hayat hakkı ne kadar mukaddes ise, gayri müslimlerin hakları da aynı ölçüde korunmuştur. Peygamber efendimiz bu hususta; ?Kim zımmîlerden bir kişiyi öldürürse kokusu yetmiş senelik mesâfeye ulaştığı halde, yine de Cennet kokusunu alamaz.? buyurmuşlardır.
Dârü'l-İslâmda zımmîlerin kanı haramdır. Bir zımmîyi kasten öldüren bir Müslümana, kısas olarak ölüm cezâsı verilir. Asr-ı Saâdette, bir Müslüman, zımmîlerden birini öldürmüştü. Durum Peygamber efendimize haber verildiğinde kâtilin öldürülmesini emretti. Bu tatbikat, Dört Halife döneminde ve sonraki İslâm devletlerinde de aynen devam ettirilmiştir. Bu hususta binlerce hâdise mevcuttur.
İslâm dîni, gayri müslimlerin mal emniyetini de sağlamıştır. Zımmîlerin malları da, Müslümanların malları gibi haksız yere gasp olunamaz. Peygamber efendimiz bu hususta; ?...Kim gönül rızâsı olmadan, onlardan birşey alırsa kıyâmet gününde ben mazlumların tarafını tutacağım.? buyurmuştur. Mısırlı Hıristiyan bir kadın, evinin bir kısmını yıkıp câmi arsasına kattığı için Amr ibni Âs'ı, zamânın halîfesi hazret-i Ömer'e şikâyet etti. Hazret-i Ömer, Âmr ibni Âs'tan sorduğunda, evin değerinden fazla para teklif ettiği halde kadının râzı olmadığını, neticede hazîneden kendisine bir miktar mal ayrılıp câmi yapımı için evini yıktırdığını söyledi. Hazret-i Ömer, buna İslâmiyetin izin vermediğini beyan ederek, yapılmış olan câminin Hıristiyan kadının arsasına taşan kısmının yıkılıp yeniden yapılmasını emretti.
İslâm dîni, bilhassa ibâdet hürriyeti konusunda tam bir vicdan hürriyeti vermiştir. Zımmîler, kendi yerleşme bölgelerinde istedikleri şekilde her türlü âyinleri, dînî merâsimleri yapabilirlerdi. Müslüman bir erkekle evlenmiş olan zımmî bir kadın, kendi dîni üzere yaşamaya devam edebilir. Onu kiliseye veya havraya gitmekten men etmek uygun görülmemiştir.
Azınlıkların ve zımmîlerin ibâdethâneleri, mâbetleri de can ve malları gibi korunmuştur. Harp yolu ile alınan yerlerin dışında, sulh yolu ile alınan yerlerde de zımmîlerin mâbetlerine, dinlerinde kutsal sayılan yerlerine kesinlikle dokunulmamıştır. Gayri müslimlerin medenî hakları da vicdan hürriyeti çerçevesindedir. Zımmîler, evlenme ve boşanma gibi konularda kendi dînî inançlarına göre serbestçe hareket edebilirler. Fakat Müslüman bir kız gayri müslimlerden bir erkekle aslâ evlenemez.
Zımmîlerin ikâmet ve seyâhat hakları da, vicdan hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bâzı istisnâlar ve zarûretler dışında zımmîler istedikleri yere yerleşebilirler ve istedikleri yerlere gidip gelebilirler. Gayri müslimlerin ve zımmîlerin, eğitim ve öğretim hakları da İslâm dîninde serbesttir. İslâm dînini öğrenmeye kesinlikle zorlanamazlar. Gerek kendilerine âit okullarda, gerekse devletin belli eğitim müesseselerinde kendi dinlerini tahsil etmek hak ve yetkisine sâhiptirler.
Zımmîlere bu kadar geniş hak ve hürriyet tanınması, İslâmiyetin vicdan hürriyeti konusunda oldukça hoşgörülü olduğunu göstermektedir.