Rehber | Kategoriler | Konular
REiSüLKüTTAP
Osmanlı Devletinde, dîvân-ı hümâyunda, doğrudan doğruya vezîriâzama bağlı yazı işleriyle meşgul kalemlerin ve buradaki kâtiplerin faaliyetine nezâret eden dâire reisi.
Osmanlılarda ilk defâ Fâtih Sultan Mehmed Kânûnnâmesinde görülen reîsülküttap tâbirinin daha evvelki târihlerde de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu kânunnâmeye göre, reîsülküttap, dîvânda vezîriâzamın önünde durarak muâmele görecek yazıları okurdu.
Reîsülküttap, dîvân-ı hümâyunda kitâbet sınıfında yetişir ve muayyen kademeleri geçtikten sonra bu makâma getirilirdi.
Reîsülküttap bütün dîvân kâtiplerinin reisiydi. Tâyin ve tevcih beratları, idârî emirler ve hükümler, kâtipler tarafından yazıldıktan sonra ona gösterilirdi. Bütün beyler ve ulemâ ile diğer mansıp sâhipleri, beratların ve dîvân hükümlerinin yazılmasında onun dediğine îtimâd etmek zorunda idiler. Reîsülküttap, bu çeşitli vazîfelerini yerine getirebilmek için, emrindeki kâtipleri; 1) Beylikçi veya dîvân kalemi, 2) Tahvil veya nişan kalemi, 3) Rüûs kalemi adı verilen üç dâirede çalıştırırdı. Sonraları dördüncü bir dâire olarak âmedî kalemi kuruldu. (Bkz. Dîvân-ı Hümâyun)
Reîsülküttap ve dîvân-ı hümâyun kâtipleri dîvân sırasında ikinci ve üçüncü kubbeler arasında otururlardı. Dîvân toplanırken, reis, defterdâr yönünden gelip vezîriâzamın sağ tarafına telhis kesesini koyar ve söylenecek bir şey varsa, kulağına yavaşca söyledikten sonra yerine çekilirdi. Onun arkasında reîse tâbi dîvân kâtiplerinden divitdâr efendi vezîrin önüne divit koyardı. 16. yüzyıl sonlarına kadar dîvân toplantılarında arz-ı hâlleri reîsülküttaplar yüksek sesle bizzat okudukları hâlde, sonraları bu işi birinci ve ikinci tezkireciler görmeye başladı. Ancak tezkirecinin dîvânda bulunmadığı zamanlar arz-ı halleri reis efendi okurdu.
Gizli yazılar kâtiplere bırakılmayıp, bizzat reis tarafından yazılır ve muhâfaza edilirdi. Bu arada yeniçerilere ulûfe dağıtımına âit telhisi, sadrâzamın ağzından reis bizzat yazar ve bir destmal (mendil veya havlu) içinde kapıcılar kethüdâsı ile pâdişâha gönderirdi. Daha sonra, pâdişâhın hatt-ı hümâyûnu ile geri gelen telhisi sadrâzam alır ve okuması için reise verirdi.
Muâhedeler ve pâdişâh irâdeleri reis tarafından husûsî torba ve sandıklarda saklanır, bu torbalara harita adı verilirdi. On sekizinci asırda her yıl sadrâzamın huzûrunda yapılan yıllık tevcihat merâsiminde, memuriyetleri bildirme vazîfesi reîsülküttâba âitti. O, nezâreti altında hazırlanmış olan beratları kendi eliyle sadrâzama verirdi.
Reîsülküttâbın surre-i hümâyûnun gönderilmesi sırasında da vazîfesi vardı. Surrenin gönderilmesinden bir gün evvel dârüsseâde ağası tarafından dâvet edilen reis efendi, Bâbıâlîde Mekke emîrine hitâben yazılan nâme-i hümâyûnu saraya götürüp bizzat dârüsseâde ağasına teslim ederdi.
Reîsülküttap sadrâzamla birlikte sefere gittiği zaman, pâyitâhtta sultanın yanına rikâb reisi ünvânıyle bir kaymakam tâyin edilirdi. Bu memuriyete rikâb-ı hümâyûn riyâseti denilirdi. Rikâb reisleri merâtip göz önünde tutularak umûmiyetle büyük tezkirecilerden seçilirdi.
Reîsülküttap terfî ederse, Fâtih Kânununa göre; nişancı veya defterdâr olabilirdi. Nitekim nişancı veya defterdârlıktan beylerbeyliğe veya vezirliğe yükselen pekçok reîsülküttap vardır. Abdurrahmân, okçu Mehmed, Abdürrezzâk Bâhir, Feyzi Süleymân paşalar beylerbeyliğine; Râmi Mehmed, Râgıb Mehmed, Nâili Abdullah, Halîl Hâmid ve Mehmed Emîn Vâhid gibi paşalar da vezirliğe yükselen reîsülküttaplardır.
Azledilen reîsülküttaplar, çok defâ eminlerden birine ve husûsiyle meşakkatli ve masraflı bir iş sayılan tersâne-i âmire emânetine tâyin edilirlerdi.
Reîsülküttapların ehemmiyeti, 18. asırdan îtibâren önemli ölçüde artmıştır. Nitekim bu asırda dîvân kalemi reisliği de üzerinde olmak kaydıyla bütün hâricî işler reislere havâle edilmiştir. Bu görevleri dolayısıyla ecnebî muharrir ve seyyahları, reîsülküttâbı, devlet sekreteri ve hâriciye nâzırı olarak târif etmişlerdir.
Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından 1835 senesinde reîsülküttap ismi ve teşkilâtı kaldırılarak Umûr-i hâriciye nezâreti kuruldu. Son reîsülküttap olan Yozgatlı Mehmed Âkif Efendi de müşirlik rütbesiyle hâriciye nâzırı oldu.