Rehber | Kategoriler | Konular
HiTLER, Adolf
Alman devlet adamı. 1889 senesinde Yukarı Avusturya'da Branunau'da dünyâya geldi. Avusturyalı bir gümrükçünün oğludur. Çok küçük yaşta öksüz kalmış olan Hitler, ilkokuldayken çok iyi bir talebe olduğu hâlde lise hayâtı hiç de parlak geçmemiş, mektebi terk etmiştir. 1912 senesinde Münih'e yerleşmiş, hayâtını badanacılık ve dekaratörlük yaparak kazanmaya çalışmış, boş zamanlarını politika ile ilgili kitapları okumakla geçirmiştir. Hitler'in düşüncelerinin temelinde Yahûdî düşmanlığı ile aynı şiddetle zaruretine inandığı ?ırkî temizlik? fikri yatan bir dünyâ görüşü hâkimdi. Aynı zamanda Hitler; burjuva liberalizmine karşı duyduğu antipati ve Marksizme karşı içinde kök salan tiksinti ile tanınmıştır.
1914'te gönüllü olarak Bavyera ordusuna girdi, harpte iki defâ yaralandı, onbaşılığa terfî ederek ve gösterdiği kahramanlıklardan dolayı Alman Deniz Haç Nişanı ile taltif edildi. Bir gaz taarruzu sırasında zehirlenerek geçici bir körlüğe uğradı ve savaş bitinceye kadar bir hastânede tedâvi altına alındı. Daha sonra Yeni Reich ordusunda, komünizmle mücâdele ve milliyetçilik ülküsünü yaymakla görevlendirildi.
Çeşitli kâbiliyetleriyle birçok kimsenin dikkatini üzerine çeken Hitler, 1919 Eylülünde Alman İşçi Partisi ile irtibat kurdu. Hitler'in siyâsî hayâtı 1920 yılı Şubatında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi adını alan bir partinin propaganda idâreciliğine getirildikten sonra başladı. 1921 yılında bu partinin başkanlığına getirildi.
8-9 Kasım 1923 târihinde, Berlin'deki Reich Hükümetini düşürmek yolundaki ayaklanmaya katıldığı gerekçesiyle partisi kapatılan Hitler, 5 yıllık kalebendlik cezasına çarptırıldı. Burada kaldığı süre içinde Mein Kampf (Kavgam) adlı eserinin birinci cildini tamamladı. 1924 senesinde affa uğrayarak hapisten çıktı.
1925 yılında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi yeniden kurulduktan sonra, mevcut sosyal ve ekonomik durumu iyi değerlendiren Hitler, 30 Ocak 1933 târihinde güçlü bir partinin lideri sıfatıyla Başkanlığa getirildi.
İktidâra geldiğinde; önce siyâsî hasımlarını, daha sonra yakın tarafdârlarını saf dışı bırakarak devlet mekanizmasının tamâmını eline geçirdi. Bu rejimde; Yahûdîler ve komünistler can düşmanları olarak tâkibe uğradılar, yönetim aşırı merkeziyetçi bir tarzda sürdürüldü ve çok sayıda Yahûdî öldürüldü.
Hitler eserlerinde Yahûdî düşmanlığının sebepleri arasında; Diğer Avrupa devletlerinde olduğu gibi Almanya'da da Geto denilen etrâfı duvarlarla çevrili Yahûdî mahallelerindeki topluluğun sosyal yaşantısının Alman örf ve âdetlerine tam ters düşmesi; ikinci olarak, çökme durumunda olan Alman ekonomisinde en büyük âmilin Yahûdî tüccarlarının menfî tutumu olduğunu sık sık tekrarlamıştır.
Hitler, diğer devletlerin desteğini ustaca kullanarak Eylül 1939'da İkinci Dünyâ Harbini açtı. İspanya'dan başka bütün Avrupa'yı, Balkanları, Libya'yı alarak Moskova'ya kadar yayıldı. Ancak, sonunda mağlup olarak, Alman milletini felâkete sürükledi. Almanya'nın savaşı kesin olarak kaybetmesi üzerine 1945 yılında intihâr eden Hitler, târih sahnesindeki yerini aldı.
Hitler sâdece Alman milletinin ırkî üstünlük fikrini esas alarak milyonları, tesirli konuşmaları ile harekete getirmiş, geçici büyük zafer ve üstünlükler kazanmıştır. Fakat din ve ahlâkî kâidelerden nasibi olmadığından zaferleri kalıcı olmamış, yükselmesi gibi düşüşü de süratli olmuştur. Bunun acısını da başta sevdiğini söylediği Alman milleti olmak üzere bütün insanlık çekmiştir.
Hitler; zekî, üstün hitâbet kâbiliyeti olan, azimli ve irâde sâhibi bir devlet adamı olarak tanınır. Bunlar onun şahsiyetinin üstün taraflarıdır. Alman cemiyetinin en alt tabakalarından yükselip iktidâra gelmesi de hayâtı ve cemiyeti bâzı bakımlardan iyi tanımasını sağlamıştır. Bunlardan iktidâr yıllarında çok istifâde etmiş ve sloganlarla devrinin tek adamı olmuştur. Alman milletine verdiği millî şuur ve heyecanın, harp sonrası harab olmuş Almanya'nın kısa zamanda toparlanıp güçlenmesini kolaylaştırdığı kabul edilir. Almanya'nın ve insanlığın o yıllarda içinde bulunduğu sıkıntıların sebeb ve kaynaklarını bâzı noktalarda isâbetle teşhis etmiş, fakat çâreler bakımından mutlak doğru ve cihanşümûl inanç ve kâidelerden mahrum olduğundan uygulamada yaptığı yanlışlıklar ve kapıldığı fanatik düşünce ve arzular sebebiyle muvaffak olamamıştır. Doğruları, yanlışların doğurduğu hezimetler ve çöküntüler içinde kaybolup gitmiştir. Bir ara Kur'ân-ı kerîm'in Almanca tercümesini incelemiş, hayranlığını açıkça ifâde etmiştir.