Rehber | Kategoriler | Konular
KEHLiBAR (Kehribar)
Alm. Bernstein (m), Fr. Ambre (m) jaune, İng. Yellow amber. Çamgiller (Pinaceae) familyasından, bir çam türü olan Pinus succinifera ağaçlarının fosilleşmiş reçinesi.
Toplumlarda bâzı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarısaydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir. Baltık Denizinden çıkarılan kehlibar, yüzyıllardan beri kadınların süs eşyalarından en gözde sayılan taşlardan biri olarak benimsenmiştir. Parlaklık ve renk açısından onu hiçbir saydam taş ile kıyaslamak mümkün değildir. Kehlibara yapışan fosilleşmiş böcekler, yabanî bitkilerin fazla oluşu, diğer taşlarda görülmeyen önemli özelliklerdendir.
Avrupa'da kehlibar yatakları en çok Ukrayna, Romanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, Sicilya'da görülmektedir. Kehlibar ortalama 25 ilâ 40 m arasında değişen bir derinlikte ve eski devirlerde meydana gelen denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar şeklinde bulunmaktadır. Buna mavi toprak denilmektedir. Bu, kehlibarın ikinci vatanıdır. Birinci vatanı ise bugünkü İskandinavya ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını içine alan sahadır. Buralarda bir zamanlar büyük ormanların bulunduğu tahmin edilmektedir. Kıtalar arasındaki büyük değişikliklerin sonunda bu bölgeler sular altında kalmış ve uzun seneler sonucu toplanan çam sakızı kütleleri deniz suyuyla sürüklenip gitmişti. Bunlar üzerine kum ve çakıl taşlarının kaplanması ile mavi toprak olarak bilinen tabaka hâsıl olmuştur. Bu bilgiler yapılan tetkikler sonucunda ilim adamlarının verdikleri kararlardır.
Çok beğenilen bu süs eşyâsı yanında, kullanılan taşın içindeki böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Bunlar eski devirler hakkında aydınlatıcı bilgilerin edinilmesine yardımcı olmaktadır. Kehlibarda deterpenik reçine asidleri, rezenler ve biraz uçucu yağ bulunur.
Kehlibardan çeşitli kadın süs eşyâları yanında, tesbih ve ağızlık da yapılmaktadır. Eskiden uyarıcı ve antispazmodik olarak da kullanılırdı. Bugün ilâç olarak kullanılmamaktadır.