Rehber | Kategoriler | Konular

HAMiDULLAH

Paris ?CNRS? ilmî araştırma üyelerinden. 1908'de Hindistan'ın güneyinde Haydarâbâd'da doğdu. Orada Osmâniye Üniversitesinde okudu. Devletler hukûku üzerine doktora yaptı. 1947 yılında Hindistan hükûmeti,siyâsî sebeplerle kendisini vatandaşlıktan çıkardı. Fransa'ya gidip Paris'te ilmî araştırma âzâlığına girdi. Birçok memleket gezdi. Konferanslar sebebiyle Türkiye'ye de geldi. Son olarak Paris'te yerleşti. Kitapları çeşitli dillere çevrilmiştir.

Hamidullah, bir hukuk doktoru ve târihçidir. Daha ziyâde İslâmiyet hakkında yazdığı kitaplar ve verdiği konferanslarla tanınmıştır. Bu kitaplarında ve konferanslarında öne sürdüğü fikir ve görüşlerin bâriz vasfı, şahsî düşünceleri olmasıdır. İstanbul ve Erzurum'daki konferanslarında ileri sürdüğü fikir ve görüşlerde İslâm âlimlerine, Selef-i sâlihîne güvenmediğini, Haydarâbâd'daki hocasının sözlerine uymayan bilgilere inanmadığını, kabul etmediğini bildirdi.

O, İslâm dîni hakkındaki sözlerinde bütün İslâm âlimlerinin asırlardır uyduğu yol ve usûlden ayrılarak kendine göre bir yol tutmuş ve düşüncelerinin şahsîliği ile batı filozoflarını hatırlatan bir vasfa bürünmüştür. Hamidullah'ın bütün fikir ve görüşleri, daha önceki târihlerde meydana çıkmış bozuk fırkalardan biri olan Şiilerin İsmâiliye kolunun sözlerinin aynısı veya benzeridir. Bu bakımdan İsmâiliyeye mensub olduğu kanâati hâkimdir. Kitaplarında ve konferanslarında gerek dînî ve gerekse târihî birçok hatâlı, yanlış, bozuk görüşleri olup, çeşitli İslâm ülkelerinde pekçok tenkide uğramıştır. Onun görüşleri ayrıca İslâm dîninde bütün dünyâca meşhur Ehl-i sünnet îtikâdında olan hakîkî İslâm âlimlerinin kitaplarında yazılı olanlarla da zıddıyet veya ayrılık göstermektedir. Bu bakımdan İslâm dîninde vazgeçilmez usûl olan nakil esâsından uzaktır.

Fikir ve görüşleri içinde en çok tenkid toplayanları ve İslâm âlimlerinin kitaplarında yazılı olanlara uymayanları diğer eserlerinin yanı sıra bilhassa İslâm Peygamberi, İslâm'a Giriş, Resûlullah Muhammed isimli kitaplarında bulunmaktadır.

İslâm îtikâdında (inancında) Peygamberliğin çalışmakla, okumakla, ibâdetle, tecrübeyle ve iyi işleri yapmakla olmayıp ancak vahiyle, yâni Allahü teâlânın göndermesi ile olduğu Kur'ân-ı kerîmde bildirilmiştir. Hal böyleyken, Hamidullah, Peygamberimiz hakkında mâcerâcı, doktrinci, ıslahatcı gibi sıfat ve ifâdeler kullanmakta; Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), Ümmî olduğu (birinden okuma yazma öğrenmediği) Kur'ân-ı kerîmde bildirildiği halde ?Hıristiyan papazlarından ilim almış kırkındaki tecrübeli adam, kavmini ıslaha kalkıştı? gibi gerçeklere uymayan fikirler ileri sürmektedir. (İslâm Peygamberi, sayfa: 34). Bu durum, Kur'ân-ı kerîm'in: ?O, boşuna konuşmaz. Hep, vahy olunanı söylemektedir.? meâlindeki (Necm sûresi: 3-5) hükmüne de tamâmen ters düşmektedir.

Allahü teâlânın bütün peygamberlerine vermiş olduğu mûcizelerini aslında olduğu gibi olağanüstü ve fizik ötesi hâdiseler olarak değil de, fizikî hâdiseler şeklinde ele almaktadır. Meselâ; Peygamberimizin bir işâreti ile ayın ikiye bölünmesi ve tekrar birleşmesi mûcizesini kendine göre yorumlayarak tesâdüf ile açıklamak istemektedir. Mîrac hakkında da, âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve İslâm âlimlerinin bildirdiklerine uymayan görüşler öne sürerek, mîracı, bir rüyâ ve hal gibi anlatmak istemektedir. (İslâm Peygamberi, sayfa 92-93). Bu düşünceleri, mîracın ruh ve beden ile birlikte ve uyanıkkken olduğunu bildiren âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere ters düşmektedir. (Bkz. Mîrac)

Hamidullah'ın kitaplarında, İslâmiyeti târihlere ve kendi anlayışına göre ayrı ayrı iki açıdan açıklamaya özendiği görülmektedir. Târih kitaplarından alarak bildirdiklerinin bir kısmı doğru olmakla berâber, bu bilgiler arasına katmış olduğu kendi görüşleri ve bozuk inanışları reddedilmiştir.

Meselâ; kıblenin değişmesini bildiren âyet-i kerîme vahy edilinceye kadar, Müslümanların namaz kılarken yönlerini döndükleri ilk kıbleleri Kudüs'teki Mescid-i Aksâ idi. Hamidullah'ın mîrac hakkında kendi şahsî görüşlerini anlatırken, mîracın vukû bulduğu yıllarda Mescid-i Aksâ'nın mevcûd olmadığını iddiâ etmesi, buranın Süleymân aleyhisselâm tarafından yaptırılıp, o zamândan beri devamlı var olduğunu bilen herkes tarafından hayret ve üzüntü ile karşılanmıştır.

İslâm dîninin temel kitaplarında, peygamberlik, vahy, mûcize, mîrac gibi îtikâdî, yâni îmân ile ilgili konularda Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan kimselerin, doğru yoldan ayrıldıkları söz birliği hâlinde yazılıdır.


Konular