Rehber | Kategoriler | Konular

TEVFiK FiKRET

Servet-i fünun devri şâiri. 1867 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mehmed Tevfik'tir. Babası Çankırılı Hüseyin Efendi, annesi Sakızlı bir âilenin kızı olan H. Refia Hanımdır. Fikret, ilkokuldan sonra Galatasaray Sultânîsini bitirerek tahsilini tamamladı. Liseden sonra çok az okumuş, tahsiline devam etmemiştir. On dört yaşında şiir yazmaya başlayan Fikret'in Nazmi mahlasıyla yazdığı ilk şiirleri, gazel, tevhid, nazire gibi divan şiiri tarzında manzumeleridir.

Galatasaray Sultânîsini bitirdikten sonra Bâbıâlîde birkaç sene kâtiplik yaptı. Daha sonra Galatasaray'a ve Robert Amerikan Kolejine öğretmen oldu. Bu arada Mirsad Mecmuası'nda aşk, tabiat gibi konularda şiirleri neşredildi. Mirsad'ın açtığı şiir müsabakasında Sultan Abdülhamîd Hanı metheden şiiri birincilik kazandı. Mecmua kapanınca Mâlumât Mecmuası'nın başyazarlığını yaptı. Burada ağır, anlaşılması kolay olmayan bir lisanla daha çok batılı türde şiirler neşretti.

1895'ten sonra, beş yıl Servet-i Fünun'un başyazarlığını yaptı. Bu sırada arkadaşlarıyla birlikte memleket meselelerinden, toplum dertlerinden uzak, anlaşılması oldukça zor, şekilci bir sanat anlayışıyla eserler verdi. Servet-i Fünun'dan ayrılan Fikret, 1901'den îtibâren kendini yalnız Robert Kolejindeki derslerine verdi. Kolej yakınında, sonradan Âşiyân (yuva) adıyla meşhur olan evini yaptırdı. Fikret, hislerinin, infiallerinin ve küskünlüklerinin elinde fazla hırpalanmış bir kişi olduğundan, bu hâli, onu zaman içinde bilerek veya bilmeyerek bâzı tezatların içine sürüklemiştir. Meselâ, bir zamanlar kendisini övmek için yarıştığı, methiyeler, doğum tebrikleri yazdığı Sultan Abdülhamîd Hanın daha sonra amansız düşmanı olmuştur. Bir Lâhza-i Taahhur şiirinde:



Ey şanlı avcı! Dâmını beyhûda kurmadın,

Attın... Fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!



diyerek Sultan Abdülhamîd Hana tuzak kuran Ermeni anarşistini coşkuyla alkışlamıştır. Daha sonra Sultan Abdülhamîd Hanı azledip iktidarı ele geçiren İttihatçıların Sultan Abdülhamîd Hanı şiddetle aratan, hem acemi, hem de sorumsuz diktatörce hareketleri karşısında, 15 Ocak 1911'de Revzen-i Mahlû (Tahtından İndirilmiş Pâdişâhın Penceresi) şiirini yazdı. Nihâyet bir zamanlar berâber olduğu İttihatçılara, Hân-ı Yağma manzumesinde kin ve nefret dolu mısralarla haykırdı.

Bir taraftan, Sabah Ezanında, Asker Geçerken, Kılıç gibi şiirlerinde dînî heyecan ve millî duyguları işlerken, diğer taraftan, Târih-i Kadim'de işi dînî inançsızlığa kadar götürüp, Kur'ân-ı kerîme hücum etti. Kahramanlığa lânet yağdırırken, bayrağı kana bular; mukaddes bayrağımızı korkunç bir paçavra olarak görürdü. Haluk'un Defteri şiirindeyse bayraktan ?Ey şanlı vatan bayrağı...? diye övgüyle söz etti. Buna benzer daha birçok misâller onun tezatlı hâlinin açık işâretleridir.

Şâirin;

Toprağın cevher, suyun kevser, bahârın bî-hazân,

İşte dünya... Bir eşin, bir benzerin yoktur inan!

Müşfik evlâdın bulur koynunda her gün, her zaman

Can da sensin, şan da sen, hepsi sensin yaşa,

Ey vatan, ey mübârek vatan, bin yaşa!



mısraları vatan sevgisini şahlandırırken;



Toprak vatanım, nev'i beşer milletim, insan,

İnsan olur ancak bunu iz'anla, inandım.



(Hâluk'un Amentüsü'nden) mısralarında kendisi için yeryüzünün vatan, dünyâ halklarının da milleti olduğu, yâni vatan ve millet mefhumlarını kabul etmediğini söylemesi, kendini sevenleri bile şaşırtmıştır.

Fikret'in âile hayâtında ve eserlerinde çok sevdiği oğlu Haluk'un büyük bir yeri vardır. Robert Kolej'den sonra Amerika'da mühendislik tahsili ve ihtisası yapan Haluk, oradaHıristiyan Amerikan vatandaşlığına geçerek 1943'te râhip yardımcısı, 1956'da da başrâhip olmuştur.

Fikret 1908'de Meşrutiyetin îlânından sonra Hüseyin Câhid'le birlikte Tanin Gazetesi'ni kurdu. Bir sene sonra Galatasaray Sultânîsi Müdürü oldu.

Fikret, hassas mizaçlı olduğu için basit sebeplerden hemen darılıp küsüyor, işini bırakıyordu. Önce Tanin'den, daha sonra Galatasaray Sultânîsi Müdürlüğünden bunun için ayrıldı. Bütün bu istifalar serisi içinde, Fikret'in istifâ edip, ayrılmadığı tek müessese Robert Kolejidir. 1901'den ölümüne kadar fâsılasız bu okulda ders vermeye devam etti. 18 Ağustos 1915'te öldü. Eyüp Mezarlığına gömülen naaşı seneler sonra Âşiyân'ın bahçesine nakledildi.

Dil, şekil ve üslûb özellikleri: Tevfik Fikret'in Türk fikir hayâtına kazandırdığı pek bir şey yoktur. Hattâ denilebilir ki, kendisinin ruh yapısı, alınganlığı, sürekli tezatlar içinde yüzmesi ve nihayet Türk gençliğine bir sembol olarak yetiştirmeye çalıştığı oğlu Halûk'un daha sonra aldığı kültür sonucu bir Amerikan papazı oluşu bu sahada olumsuz bir çığırın doğmasına ve Türk kültürünün yozlaşmasına yardımcı olmuştur.

Bütün bunların yanında şâirin Türk şiir târihinde yeni bir merhale teşkil eden mühim bir cephesi, şiirlerindeki dil ustalığıdır. Bu konuda daha çok Muallim Naci'nin takipçisidir. Onun şiirlerinde cümle, birçok mısralardan geçerek belki 9. mısranın ortasında bitebilir. Fakat bu cümleler gramer yönüyle kusursuzdur.

Fikret, geniş müstezadı en iyi uygulayan bir şâirdir. Şiirlerinde mısralar altalta değil de yanyana sıralanacak olsa pürüzsüz bir nesir örneği meydana getirir. Ayrıca işlenen konunun mânâsıyla şiirdeki mûsikî arasında bir bağlantı mevcuttur. Meselâ yağmur yağarken damlaların pencerelere, çatıya, yere düşerken çıkardığı sesler, dalgaların şırak şırak sâhile vuruşu, zelzelenin dehşeti seçilen kelimelerin seslerinde verilmeye çalışılmıştır.

Fikret'in dili, iyi bir dil süzgecinden geçirildiğinde mühim sayılacak hatâlarına da rastlanır. Kullanılan kelimeler de zâten daha önce kullanılmamış lügât sayfalarında aranıp bulunmuş kelime ve terkiplerdir. Yâni dil sâdeleşeceği yerde daha da ağırlaştırılmıştır.

Aslında iyi düşünüldüğünde Fikret ve arkadaşlarının Türk şiirini belli bir sistemden, belli bir intizamdan uzaklaştırarak, âdeta bir şekil anarşisinin içine ittiği de söylenebilir.

Eserleri:

1. Rübâb-ı Şikeste (Gençlik şiirleri, tabiat tasvirleri, aşk şiirleri, dînî heyecan ve kahramanlık şiirleri vs.)

2. Haluk'un Defteri (Oğlunun şahsında gençliğe tavsiyeleri. Şâir bu kitabında Türk vatanını Menhel ?Hayvan sulanacak yer? olarak vasıflandırır.)

3. Rübâbın Cevabı (Meşrutiyetten sonra memleketin içine düştüğü ıstırapları terennüm eder.)

4. Şermin (Hece vezniyle yazdığı çocuk şiirleri).

Târih-i Kadim ve Doksan Beşe Doğru isimli şiirleri ölümünden çok sonra yayınlandı. Şâirin, ?Sancak-ı Şerif Huzurunda? adlı manzumesinde Balkan Savaşında uğradığımız felâketlerle ve bu savaşlarda ölen şehitlerimizle alay ettiği görülür.

Tevfik Fikret'in İttihat ve Terakki Hükümetleri için yazdığı manzume:

HÂN-I YAĞMA

Bu sofracık, efendiler -ki iltikâma muntazır

Huzurunuzda titriyor- şu milletin hayâtıdır;

Şu milletin ki muztarib, şu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin; bu hân-ı iştihâ sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizden bellidir;

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?

Şu nâdi-i niâm, bakın kudûmunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazânızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı zî-safâ sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say;

Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay

Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin;

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın gider ayak!

Yarın bakarsınız söner, bugün çatırdayan ocak!

Bugün ki mîdeler kavî, bugün ki çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler, yiyin bu hân-ı pür-nevâ sizin;

Doyunca tıksırınca çatlayıncaya kadar yiyin!


Konular