Rehber | Kategoriler | Konular
TAKViM
Takvimin başlangıç târihi, insanlık târihi kadar eskidir. İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâma Allah tarafından vahyedilen sahifelerde din ve dünyâya âit bilgiler mevcuttur. Zaman ve takvim bilgileri ilk defâ bu sahifelerden öğrenilmiştir. Peygamber efendimizin Mekke'den Medîne'ye hicretini başlangıç olarak alan Hicrî takvimin ayları hazret-i Âdem tarafından bildirilen şekildeydi.
Her ilim gibi takvim ilmi de semavîdir. Yâni Allahü teâlânın bildirmesiyle öğrenilmiş, daha sonra geliştirilmiştir. Mevsimleri, ayları, haftaları, günleri hesaplamak için güneş, ay ve yıldızlar gibi gökyüzü cisimlerinin hareketleri esas alınıyordu. Geceyle gündüzün birbirini tâkip etmesi ve ayın seyriyle sıhhatli şekilde zaman tâyini mümkün oluyordu. Ağaçların yapraklanması, hayvanların bâzı âdetleri, yağmurlar ve kuraklıklar, nehirlerin periyodik taşmaları gibi düzenli tabiat hâdiseleri de tam sıhhatli olmasa da takvim maksadıyla kullanılıyordu.
Takvim kayıtlarının ilk olarak tespiti, ayın günlük devrelerinin müşâhadesiyle başlamıştır. Tam bir dolunay şeklinde görülen ayın, gün geçtikçe, incelerek hilâl şeklini alması, gözden kaybolması, sonra tekrar hilâl şeklinde doğması ve büyüyerek dolunay hâline gelmesi takvimin esâsını teşkil etmiştir. Fakat zirâat işlerinde ve mevsimlerin tâyininde ayın hareketleri kat'î mâlumat verememekteydi. Çünkü ayın iki dolunayı arasındaki zaman 29,5 gündür. 12 ile çarpıldığında bir ay senesi 354 gün olur. Halbuki güneş senesi yaklaşık 365 gün 6 saattir. İkisi arasında 11 gün 6 saatlik bir fark vardır. Bu fark uzun seneler sonra birikerek artar ve neticede aylar tabiî mevsimlere uymaz. Bu mahzuru ortadan kaldırmak için güneşin hareketini esas alan takvimler de yapılmaya başlandı. Bâzı milletler her iki takvimi de berâber kullanmışlardır.
Takvimin esâsı târih, yâni senedir. Târihler Hicrî, Rûmî, Mâlî, Efrencî vs. gibi isimler alırlar. Takvim için mühim bir hâdise ?târih başı? olarak ele alınır. Her milletin ve cemiyetin kendisine esas kabul ettiği bir takvimi olduğu gibi, birçok milletin müştereken kullandığı takvimler de vardır. Romalılar, Roma şehrinin kuruluşu olan M.Ö. 753 senesini, Eski Yunanlılar, ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı M.Ö. 776 senesini başlangıç olarak kabul etmişlerdir. Hıristiyanlıkta bu başlangıç Îsâ aleyhisselâmın doğumu zannedilen târihtir (Bkz. Noel). Doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine mîlâttan önce, sonrasına da mîlâttan sonra denmiştir. Hicrî takvimin başlangıcı da Peygamberimizin Mekke'den Medîne'ye hicretidir. (Bkz. Hicrî Yıl)
Mısır'da M.Ö. 5000 veya 3000 yıllarında ilk takvim denemeleri yapılmıştır. Mısırlılar gökyüzünün en parlak yıldızı olan Sirius'un iki doğuşu arasındaki 365 günlük süreyi 1 yıl kabul etmişlerdir. Ancak Sirius'un her dört yılda bir 365 gün yerine 366 günde doğduğu anlaşıldığından bu bir günlük fark, yılbaşının yavaş yavaş mevsimlere göre gerilemesine sebep olmuştur. Daha başka mahzurları da olmasına rağmen bu takvim yüzyıllar boyunca birçok ülkede kullanılmıştır.
Babilliler ve Yunanlılar da yılı 12x29,5= 354 gün kabul eden takvimi kullanmışlardır. Ancak, takvimlerini güneş yılına yaklaştırmak ve mevsimlerle olan uygunsuzluğu düzeltmek için, Babilliler her üç yılda araya 1 ay, Yunanlılar da her 8 yılda 3 ay ilâve etmişlerdir.
Bugün kullanılan Mîlâdî takvime en yakın doğruluktaki takvim eski Roma takvimi olan Julien takvimiydi. M.Ö. 45 senesinde Roma imparatoru Julius Caesar tarafından islâh edilen bu takvimde sene 365 gün 6 saatti. Her seneden artan 6 saatlik zamânın doğurduğu mahzur, 4 yılda bir, senenin gün sayısının 366 olmasıyla çözülmüştü. Bugün de Şubat ayına ekleniyordu. Ancak bu 365 gün 6 saatlik sene, 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 sâniye süren tropik seneye göre 11 dakika uzundu.
Papa XIII. Gregorius tarafından 1582'de mahzuru ortadan kaldırmak için 10 gün silindi. 4 Ekim 1582'nin ertesi günü 15 Ekim 1582 sayıldı. Yüzyılları gösteren senelerin 400'e bölünememesi hâlinde bunlar artık yıl olmayacaklardı. Bu sebepten 1700, 1800, 1900 artık yıl olmadılar. 1600 ise artık yıl sayıldı. Bu takvime de Gregoryan Takvimi denildi. Fransa ve İtalya bu takvimi 1582'de, Almanya 1700'de, İngiltere 1751'de, Bulgaristan 1917'de, Sovyetler Birliği 1918'de, Yunanistan 1923'te, Türkiye 1926'da kabul etti.
Rûmî takvim: Bu takvim güneş yılına göre düzenlenmiştir. Fakat şimdi kullanılan mîlâdî takvimden 13 gün geri olduğu için 1917 yılında yapılan değişiklikle bu fark kaldırıldı. 1917 senesinin Şubat ayının16'sı, 1333 senesi Mart'ının 1'i sayıldı. Bu takvimin târih başlangıcı Hicrî takvimle aynı idi. Fakat ayın ve güneşin bir senesinin arasındaki fark sebebiyle sene sayısı iki sene geri olmuştu. Kısaca bu takvimde Mîlâdî 584 senesi başlangıç kabul edilir. Yılbaşı 14 Mart'tır. Aylar Mîlâdî yıldaki gibidir. Güneşe göre hesaplanır. 1926'da Milâdî takvimin kabûlüyle yürürlükten kaldırıldıysa da nüfus cüzdanlarında Rûmî doğum târihleri muhâfaza edildi. Çevirme cetvelleri yardımıyla Rûmî, Hicrî ve Milâdî seneler birbirine çevrilmektedir.
Kameri Hicrî takvim: (Bkz. Hicrî Yıl)
Dünyâ yüzünde çok çeşitli takvim kullanılmasının çeşitli mahzurları görüldüğünden, bütün dünya milletlerinin müştereken kullanacağı tek tip takvim yapılması için bir asırdır çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar ?Değişmez Takvim? ve ?Evrensel Takvimi? adı altında yürütülmektedir. Ancak yeni tatbikatların daha büyük mahzurlar doğuracağı tabiî olduğundan bu çalışmaların hiçbiri kabul görmemiştir.
Osmanlı Devletinde Takvim-i dâimî veya Ruznâme isminde takvim tatbikatı vardı. Bu takvim bir sene için değil, devamlı kullanılmak üzere iki metre uzunluğunda, gâyet ince deri üzerine yapılan ince hesap ve zarif tezhiplerle meydana getirilmişti. Hesaplar 100 sene için yapılır ve takvimden 100 sene ahkâm çıkartılır, erbâbı müteakip asırlar için de kullanabilirdi. Bu işle pekçok uğraşanlar olmuş, bunlar arasında iki buçuk asır önce yaşamış Süleyman Hikmetî isminde bir zat meşhur olmuştur. Bu takvimlerde seneler, mevsimler, aylar, günler, güneş ve ay tutulmaları, sayılı günler, meteorolojik ve astrolojik hesaplar yer alırdı. Takvimlerin açılıp sarılması ve istenen yere bakılması için iki ucunda parmak kadar ve daha büyük fildişi masuralar bulunurdu. Takvimler pekçok sayıda yapılmış olup; âdîleri bir-iki liraya, iyileri 10-15, fevkalâdeleri de 30 liraya kadar satılırdı.
İslâm memleketlerinde takvim hazırlanmasındaki esas maksat, namaz vakitlerinin sıhhatli şekilde Müslümanlara duyurulmasıydı. Bunun için ilm-i heyet, yâni astronomi ilmiyle uğraşan hey'etşinâsların defter şeklinde hazırladıkları, namaz vakitleri cetvelleri bulunan, takvimler çıkartılmıştı. Namaz vakitlerinin yanısıra bir sene içindeki sayılı günler, güneş ve ay tutulmaları, burçlar, iklim ve zirâat hâdiseleri de gösterilen bu takvimler Hicrî Kamerî, Hicrî Şemsî, Rûmî ve Efrencî (Mîlâdî) senelere göre tertiplenmişti. Namaz vakitleri hesaplarını en sıhhatli şekilde yapabilen muvakkıtlar (vakit tâyin ediciler) tarafından tertiplenen bu takvimler, Osmanlı Devletinin son devrine kadar kullanılmıştır. Hâlen eski kitap satan sahaflarda bunların çeşitli tiplerini bulmak mümkündür. Eyüb Câmii muvakkıtı Ahmed Ziyâ Beyin takvimi bilhassa meşhur olmuş ve yaptığı namaz vakti hesapları o zamanın Şer'ıyye Vekilliğince (Diyânet İşleri Başkanlığınca) tastik edilmişti.
Bugün duvar, cep, masa vs. şeklinde bastırılıp satılan çeşitli takvimler vardır. Birçok firma ve kuruluşlar reklâmlarını yapabilmek için kendi adına bastırdıkları takvimlerini müşterilerine yeni yıl hediyesi olarak dağıtmaktadır.