Rehber | Kategoriler | Konular

KARACiğER

Alm. Leber (f), Fr. Foie (m), İng. Liver. Karın boşluğunun sağ üst köşesine yerleşmiş, önemli fonksiyonları olan vücûdun en büyük iç organı.

Hayatî bir organdır. 1200-1600 gr ağırlığındadır. Bir erişkinin toplam vücut ağırlığının % 2,3'ünü teşkil eder. Rengi, kahverengiye kaçan kırmızıdır. Lastik kıvamındadır. Şekli üç yüzlü bir piramide benzetilebilir. Kaburgalar tarafından örtülür. Safra depolayan safra kesesi, karaciğerin tabanında, arkaya kısmen gömülü vaziyettedir.

Normal, sağlıklı insanlarda göğüs boşluğunun altından parmakla hissedilen karaciğer, düz kenarlı ve yumuşaktır. Karaciğerin aşağı doğu yer değiştirmesi, genişlemesi, sertleşmesi, yumru veya kistlerin varlığı elle muâyenede hissedilebilir. Karaciğerin vücut yüzeyindeki belirtisi, karaciğerden teşhis için parça alabilmek (biyopsi) açısından önemlidir.

Karaciğerin yerleşimi: Karnın sağ üst kısmına yerleşmiştir. Diaframın altında, ona komşu olarak uzanır. Kaburgalar karaciğerin sağ bölümünün büyük bir kısmını örter. Çok az bir kısmı karın ön duvarı ile alâkadardır. Karaciğer arkada mide ve barsakları örter, üstte akciğere komşudur. Karın zarındaki bağlardan ziyâde, karın içi basıncı sâyesinde yerinde tutulur.

Karaciğerin dört parçası (lobu) vardır. Sağ lob soldan altı defa daha büyüktür. Küçük olan quadrate ve caudate loblar, sağ lobun parçası olarak görülür.

Karaciğere iki yönden kan sağlanır: Portalven (kapı toplardamarı), barsaklar, dalak ve mîdeden getirdiği kirli kanı sol loba taşır. Hepatik arter (Karaciğer atardamarı) ise temiz kan getirir; bu kan da sağ loba gider. Bu iki kaynaktan gelen kanlar birleşerek karaciğere girmelerine rağmen, karışmadan sağ ve sol loblara gitmektedirler. Böylece karaciğere dakikada 1200 ml kan gelmektedir.

Kan, karaciğeri hepatik venler (karaciğer toplardamarı) yoluyla terk eder. Karaciğere giren portal ven ve hepatik arter daha küçük dallara ayrılarak dağılırlar. En küçük dalda temiz ve kirli kan damarları birleşerek sinüzoit denilen kılcal damarları meydana getirir. Sinüzoitlerin etrâfında yabancı parçacıkları ortadan kaldırabilecek Kupffer hücreleri yerleşmiştir. Daha sonra sinüzoitler bir kirli kan damarına akarak toplayıcı sistemi meydana getirirler. Tek bir toplayıcı damara akan sinüzoit ve karaciğer hücreleri bir karaciğer lobülünü(görev yapan en küçük birim) meydana getirirler. Bir erişkin karaciğerinde ortalama 50.000 ilâ 100.000 karaciğer lobülü mevcuttur. Karaciğer hücreleri tabakalar şeklinde dizilmiştir. Hücrelerin sinüzoitler ve safra kanalcıkları ile alâkaları vardır. Safra kanalcıkları birleşerek ana safra kanalını meydana getirirler. Bu kanal onikiparmak barsağına boşalır. Sistik kanal ise safra kesesini ana safra kanalına bağlar.

Görevleri

Karaciğerde kan depolanması: Kan basıncındaki az bir artış sonucu karaciğerde 200-400 ml kan depolanabilir. Bu yüzden karaciğer bir kan deposu sayılır. Eğer bir şahıs kanama sonucu fazla miktarda kan kaybederse, bu kaybı karşılayabilmek için karaciğerin sinüzoitlerindeki normal kanın çoğu dolaşıma akar.

Kanın süzülmesi: Karaciğerde sinüzoitlerin iç yüzlerinde bol miktarda bulunan kupffer hücreleri, portal kanla gelen mikropların % 99 veya daha fazlasını ortadan kaldırabilir. Portal kan barsaklardan geldiği için sıklıkla belli miktarda bakteri taşır. Kupffer hücrelerinin sayısı kanda diğer yabancı madde ve ölü dokular çoğalınca belirgin bir şekilde artar.

Safra salgılanması ve safranın görevleri: Bütün karaciğer hücreleri sürekli olarak az miktarda safra salgılarlar. Bu salgı kanalcıklar vâsıtasıyla toplanır ve ana safra kanalı ile onikiparmak barsağı ve safra kesesine akar. Günde toplam 800-1000 ml safra salınırken, ihtiyaç fazlası safra hacmi 40-70 ml, olan safra kesesinde beş kat (10-12 kata kadar olabilir) yoğunlaştırılarak depolanır.

Safrada bulunan safra tuzları, barsaklarda yağların küçük parçalara ayrılmasını ve böylece sindirilen yağların emilmesini sağlarlar. Safra tuzlarının yokluğunda yağların % 40'ı emilemeyip atılır. Bu durumda besin kaybı yanında, yağda eriyen A, D, E, K vitaminlerinin emilimi de bozulur. Bu yüzden A, D, E vitaminleri vücutta depolanırlar. K vitamini depolanmadığından kan pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar. Safra tuzu salınımı karaciğerde devamlı kontrol altındadır. Safra salınımı ile birlikte kırmızı kan hücrelerinin yıkım ürünleri de vücuttan atılmaktadır.

Karaciğerin metabolik görevleri: Karaciğerin metabolik görevleri çok fazladır.

Karbonhidrat metabolizması: Karaciğer normal bir kan şekeri seviyesinin sağlanmasında çok önemli bir role sâhiptir. Fazla şekeri glikojen şeklinde depolayarak kan seviyesini ayarlar. Ayrıca glikoz ve ara ürünlerden bir çok önemli maddelerin yapımında rol alır.

Yağ metabolizması: Karbonhidrat ve proteinlerin yağa dönüştürülmesi, kolesterol yapımı ve yağların yakılıp enerji elde edilmesinde rol alır.

Protein metabolizması: Karaciğerin protein metabolizmasındaki rolü kalkacak olursa, vücut buna birkaç günden fazla dayanamaz. Amonyaktan üre elde edilerek kanın temizlenmesinde, kan plazma proteinlerinin yapımında rol alır. Vücutta amonyak birikmesi ölümle sonuçlanır. Kan plazma proteinlerinin azalması karaciğer hücrelerinin hızla çoğalıp karaciğerin büyümesine sebep olur.

Karaciğerin aynı zamanda A,D,B12 vitaminlerinin ve demirin depolanmasında da rolü vardır.

Karaciğer hastalıkları: Vücudun en büyük iç organı olan karaciğer, yaptığı birçok fonksiyonla hayâtın idâmesinde çok önemli bir rol oynar. Bu fonksiyonlardan birinin aksaması vücutta çeşitli aksaklıklara sebep olur. Misâl verilecek olursa kan proteinlerinden albuminin yapımında bozukluk, dokularda şişmeye (ödem, karında su toplanmasına yol açar. Bununla birlikte bütün karaciğeri tutan ve birçok işlemin yapılamaması ile seyreden hastalıklar da vardır.

Karaciğerin hastalıkları çeşitli şekillerde sınıflandırabilir. Bu gruplardan birisi karaciğerin hücrelerini ilgilendiren hastalıklardır. Adı geçen grup içinde hepatitler, siroz, çeşitli maddelerin karaciğerde birikmesi durumları bulunur (Bkz. Siroz ve Hepatit). Madde birikmesi durumları(infiltrasyonlar) nâdir durumlardır ve glikojen birikmesi, yağ birikmesi, hücre birikmesi (kan kanserinde olduğu gibi) olarak sayılabilir. Ayrıca karaciğerde yer işgal eden tümörler, abseler, kistler de hücreleri ilgilendiren durumlardır.

Bir başka grup karaciğer hastalığı da, safra sistemi ile ilgili rahatsızlıklardır. Safra yolu tümörleri ile safra yolu taş ve iltihapları bunların en önemlileridir.

Karaciğerin damarlarla ilgili hastalıkları, bir diğer gruptur. Bunlar, kalp yetmezliğine bağlı karaciğerde kan göllenmesi, karaciğer toplardamarı tıkanması, kapı toplardamarı tıkanması ve iltihabıdır.

Karaciğer tümörleri: Her organın urlarında olduğu gibi karaciğerde de tümörler ?selim? (iyi huylu) ve ?habis? (kötü huylu) olarak ikiye ayrılır. İyi huylu olanlar çok nâdir olup, başlıca karaciğer urları kanserlerdir.

Kanserler, karaciğerde iki türlü bulunurlar: Birincisi bizzat karaciğer hücrelerinden gelişenler, ikincisi diğer organ kanserlerinden atlayanlardır. Karaciğerin kendinden gelişen kanserler 50 yaş üzerindeki hastalarda, en çok da sirozlularda görülür. Hasta çok hızlı kilo kaybeder ve şiddetli halsizlikten şikâyet eder. Ateş ve karında su toplanması vardır. Muayenede karaciğer büyümüş olarak hissedilir. Hastalığın gidişi oldukça hızlıdır ve 6-12 ay içinde mutad olarak hayat kaybedilir.

Karaciğer çok kan alan bir organ olduğundan diğer vücut bölümlerinin kanserleri buraya çok kolay yerleşir. Bunlar, sirozdan sonra karaciğerin en çok öldüren hastalıklar grubudur. Yukarıda sayılan belirtilere ilâveten ayrıca tümörün yerleştiği organın bozukluk belirtileri de vardır. Tedâvi genellikle başarılı olamamakta, hastalar kısa bir süre sonra hayatlarını kaybetmektedirler.

Karaciğer absesi: Ateş, terleme, titreme, karaciğer bölgesinde ağrı, zayıflama, bulantı, kusma, bâzan hafif bir sarılıkla seyreden karaciğer absesi mutlaka bir mikrobik absedir. Mikroplar karaciğere safra, kan yollarından, komşu organlardan gelebilir. Cerrahî olarak abse boşaltılır ve antibiyotik tedâvi yapılır.

Mikrobik abseden başka entemoeba hystolitica adlı amipin yaptığı bir abse de vardır ki ?amip absesi? adını alır. Önceden geçirilen bir dizanteri sonucu meydana gelebilir. Mikrobik abseden daha hafif seyreder ve genellikle cerrâhî müdâhaleye gerek kalmadan ilâç tedâvisiyle iyileşir.


Konular