Rehber | Kategoriler | Konular
FALiH RIFKI ATAY
fıkra ve gezi yazarı. 1894 yılında İstanbul'da doğdu. Mercan Lisesini bitirdikten sonra Dârülfünûn Edebiyat Fakültesine gitti. Burayı bitirince Tanin Gazetesi'nde yazarlığa başladı. Bir ara Bâbıâli ve DâhiliyeNezâreti kalemlerinde çalıştı. Birinci Dünya Savaşında yedek subay olarakSuriye'ye gitti. Orada 4. Ordu Kumandanı CemalPaşanın özel kâtibi oldu.CemalPaşa İstanbul'a dönüp Bahriye Nâzırlığına geçince, Falih Rıfkı Bahriye Nezâreti Kalem-i Mahsûs müdürmuavinliğine getirildi.
1918'de birkaç arkadaşıyla kurduğu Akşam Gazetesi'nde Millî Mücadeleyi destekleyen yazılar yazdı.Anadolu halkının fedakârlığını ve bu fedakârlığın canlı bir âbidesi olanMehmetçiği anlatmasıyla tanındı.
İstiklâl Harbi zamanında Anadolu'ya geçti. 1922'de başlayanMebusluğu 1950'ye kadar sürdü. Bu zaman boyunca Hakimiyet-i Milliye ve Ulus gazetelerinde başyazarlık yaptı. 1952'de kurduğu Dünya Gazetesi'nin başyazarıyken, 1971 yılında İstanbul'da öldü.
Falih Rıfkı sentezlere ulaşmış bir fikir adamı değildir.Gazetelerde yazdığı görüşlerin büyük bir kısmı siyâsîdir ve zamana göre değişmiştir. ?Kimin arabasına binerse onun türküsünü söyler? sözleri sanki onun için söylenmiştir. Meşrûtiyette Ziya Gökalp Türkçülüğünü ve İttihatçılık fikrini benimserken, Millî Mücadele yıllarında, Anadolu hareketi fikrini benimsemiştir. Siyâsetçi olması büyük fikir adamı ve edebiyatçı olmasına mâni olmuştur.
Kurtuluştan sonra ise geçmişimize iyi gözle bakmayan,Osmanlı Devletine ve mânevî değerlerimize haksız ve insafsızca saldıran ve devrin ileri gelen siyâsîlerine övgüler sunan fikirleri benimsemiştir. Bosna'ya yaptığı bir gezi sırasında, kendisini ve berâberindekileri karşılamak üzere gelen başörtülü hanımlar ve fesli, sarıklı, cepkenli Müslüman Bosnalılar, Kelime-i tevhidli bayrağı çekip, kürsüden; âyetli, duâlı bir hoşgeldin konuşması yaptılar. Bu konuşmaya kızan Falih Rıfkı Atay, Sırp vâlinin ve memurlarının önünde onlara şu konuşmayı yaptı: ?Siz ne zaman medenî adam olacaksınız. Nedir bu başörtüler, çarşaflar, fesler! Avrupa'nın göbeğinde bu kıyafetlerden utanmıyor musunuz?Şu kürsüden Arapça bir şeyler de söylediniz... İyi bilin ki medenî Ankara'da inkılab yapıldı. Bu ilkel duâlar, selamlar, kılık kıyâfetlerden ve Osmanlı'nın bütün geriliklerinden kurtulduk. Siz de vazgeçin artık (Ahmed Kabaklı Türkiye Gazetesi 5 Mart 1993).
Falih Rıfkı, hâtıra, seyahat, fıkra ve makâle türlerinde eserler verdi. Makâleleri ve hâtıra yazıları üslûp diriliği ve teknik yeniliğiyle dikkati çekti. Görgü ve kültür çeşitliğine ek olarak târih merakı, bunlara çekicilik vermektedir.Seyâhat yazılarında ise daha bir rahatlık içinde olduğu görülür.Gezilen yerlerin ilgi çekici yanlarını, renkli yorumlar aydınlığında görüp, yurdumuzla kıyaslayarak anlatan bu eserler, onun en kalıcı yazılarıdır.
Falih Rıfkı'nın gücü daha çok yazı ve kitap Türkçesinde görülür. Söyleşmeleri yazıya geçirirken aynı ustalığı göstermez. Yâni hikâye veya tiyatro diliyle değil, fikir Türkçesiyle yazmaktadır.Türkçeciliğin öncülerinden olan Falih Rıfkı son yıllarında bâzı çevrelerin aşırı ?ayıklamacı ve uydurucu? tutumunu ?dil ırkçılığı? diye yermek zorunda kalmıştır.
Eserleri:
Ateş ve Güneş (1918), Zeytindağı (1932), Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (1930), Deniz Aşırı (1931),Yeni Rusya (1932), Moskova ve Roma (roman, 1932), Bizim Akdeniz(1934), Taymis Kıyıları (1934), Tuna Kıyıları (1939), Hind (1944), Yolcu Defteri (1946), Niçin Kurtulmamak (1953), Başını Veren İnkılâpçı (1954), Çile (1955), Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955),Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri (1955), Çankaya (1961), Batış Yılları (1963), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Bayrak (1970), Gezerek Gördüklerim (1970) vs. dir.