Rehber | Kategoriler | Konular
CüLuS
Alm. Thronbesteigung (f), Fr. Avénement (m) au trone, İng. Accession enthronement. Osmanlılarda tahta çıkacak şehzâdenin pâdişâhlığının îlân edilmesi dolayısıyla yapılan merâsim. Bu merâsim Osmanlı Devleti töreleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü cülûs-ı hümâyûn, İslâm kültüründen alınan bir takım usûl ve teşrifât yanında Oğuz töresinin izlerini göstermekte olduğundan, millî bir karakter taşımaktaydı.
Osmanlılarda saltanat sürmekte olan pâdişâhın ölümü veya saltanattan hal'i üzerine yerine geçen pâdişâhların cülûsları merâsimle yapılır ve hiç vakit geçirilmeden yeni pâdişâha hemen o gün bîat olunurdu. Eğer pâdişâh gece vefât etmiş ise, merâsim sabah erkenden yapılırdı. Yeni pâdişâhın cülûsu gün ve saati teşrifâtçı tarafından merâsime iştirâk edecek olanlara derhâl bildirilirdi.
Pâdişâhın tahtı Bâbüsseâde denilen Akağalar Kapısı önünde kurulurdu. Bundan sonra Dârüsseâde Ağası Silâhdâr Ağa ile birlikte yeni pâdişâha giderek onu babasından, amcasından veya ağabeyinden boşalan tahta dâvet ederdi. Bundan sonra yeni pâdişâh hasoda önündeki demir kapıdan çıkarak taht odasına geçer, burada Hırka-i Saâdet yanında iki rekat namaz kılarak, şükrederdi. Daha sonra cülûs törenine gitmek üzere saltanat alâmeti olan yûsûfî destâr ve samur erkan kürkü giyen pâdişâh, dışarı çıkarak Bâbüsseâde önünde kurulu tahta oturur ve merâsim başlardı. Kânun gereği sırasıyla; Nâkibü'l-Eşrâf, Kırım Hanzâdesi, Saray Ağaları ve Rikab Ağaları ile Kapıcıbaşı Ağalarının tebriklerinden sonra, Şeyhülislâm Efendi kısa bir duâ yapar ve bîat ederdi.
Bîat merâsimi Mataracıbaşının bîat edişine kadar devâm ederdi. Bîat merâsiminden sonra yeni hükümdâr huzûrda bulunanları selâmlayarak has odaya geçerdi. Burada biraz dinlendikten sonra, vefât eden pâdişâhın cenâze namazına katılırdı.
Cülûs töreni, kılıç alayı ve türbe ziyâretleriyle tamamlanırdı (Bkz. Kılıç Alayı). Önce bütün hükümdâr türbelerini içine alan ziyâret, sonraları sâdece Fâtih Sultan Mehmed Hanın türbesine yapılır oldu. Yeni pâdişâhın cülûsu haberi derhâl İstanbul'da tellallar vâsıtasıyla ve toplar atılarak îlân olunurdu. Ayrıca bütün Osmanlı ülkesine fermânlar gönderilerek tamim edilir ve şenlikler yapılırdı. Cülûs töreninden sonra, hükümdar cülûs bahşişi dağıtırdı.
Cülûs bahşişi: Cülûs bahşişi verme usûlü Osmanlılardan evvelki İslâm devletlerinde de vardı. Osmanlılardaki cülûs bahşişleri iki türlüydü. Birisi belli ve kânunda belirtildiği gibi bir defâya mahsus olarak verilir, diğeri ise, askerlerin ulûfelerine zam sûretiyle icrâ edilirdi. Tahta çıkan her pâdişâhın; ?Kullarımın bahşiş ve terakkîleri makbûlümdür, verilsin.? sûretinde lisânen tasdik etmesi ve bu tasdîki askerin işitmesi usûldendi.
Bu bahşişten yalnız asker değil, büyük-küçük bütün memurlar istifâde eder, sadrâzam ve şeyhülislâma otuzar bin akçe verilirdi.
Osmanlı târihinde ilk defâ cülûs bahşişi, 1389 târihinde Kosova sahrasında pâdişah seçilen Yıldırım Bâyezîd Han tarafından kapıkullarına verilmiş ve bu usûl Sultan Birinci Abdülhamîd'in cülûsuna kadar devâm etmiştir.
Cülûs bahşişi verilmesi, Fâtih tarafından kânun hâline getirilmiş, Yavuz Sultan Selim Han da cülûs bahşişinde ödenecek paraları tesbit etmiştir.
İlk zamanlarda pâdişâhların bir ihsânı şeklinde olan cülûs bahşişi, sonraları pâdişâhların bir lütfu olmaktan çıkmış ve bu bahşiş uğrunda bir hayli ihtilâller olmuştur.
Cülûs bahşişi dîvânı: Cülûs bahşişi verilmek üzere toplanan dîvân. Cülûs bahşişi kânununda, bu paranın dağıtılması emrinin pâdişâh tarafından sözle bildirilmesi şart olduğundan, bu iş için dîvân normal bir toplantı yapar ve bahşiş parasının hazırlanmış olduğunu bildiren bir telhis yazılır, Kapıcılar Kethüdâsı ile Bâbüsseâde Ağası eliyle pâdişâha sunulurdu. Pâdişâh bir taraftan bahşişin dağıtılması için yazılı izin verirken, sözle de; ?Kullarımın bahşiş ve terakkîleri makbûlümdür, verilsin.? diyerek dîvâna haber gönderirdi. Hazırlanan bahşiş keseleri, ulûfe dağıtımındaki esaslara göre ilgililere verilirdi. Bahşiş dağıtımı bitince vezirler arza girerlerdi. Bu merâsime Defterdar katılmazdı.
Cülûs çıkması: Pâdişâhların cülûsları münâsebetiyle yapılan çıkmalar hakkında bir tâbir. Buna büyük çıkma, umum çıkması da denilirdi. Çıkma mezûniyet demek olup, acemilerin yeniçeri ocağına kayıt ve kabulleri, saray hizmetlerinde bulunanların taşra hizmetlerine veya saraydaki odalardan birinden diğerine memur edilmeleridir.
Cülûs tebliği: Yeni pâdişâhın Osmanlı tahtına geçtiğini, münâsebette bulunulan devletlerin hükümdarlarına gönderilen elçilerle bildirmektir. Bundan başka İstanbul'da devamlı bulunan elçilere de tercümanlar aracılığıyla birer nâme gönderilirdi.
Bu tebliğ üzerine yeni pâdişâhı tebrik etmek üzere İstanbul'a gelen elçiler, pâdişah tarafından özel bir törenle kabul edilirdi.
Yeni pâdişâhın tahta geçtiği, Osmanlı tebeasına fermanla duyurulur ve hutbenin yeni hükümdar adına okunması bildirildiği gibi, devlet içindeki il darphânelerine gönderilen başka bir hükm-i şerîf ile de, paranın yeni hükümdar adına basılması bildirilirdi. Bundan başka Kırım Hanına da özel bir Kapıcıbaşı gönderilmek sûretiyle yeni pâdişâhın cülûs ettiği haber verilirdi.
Cülûsiyye: Pâdişâhların saltanat tahtına çıkmaları münâsebetiyle söylenmiş manzûme veyahut yazılmış makâleler. Önceleri kasîde tarzında kaleme alınan cülûsiyyeler, İkinci Abdülhamîd Han devrinde mensur olarak yazılmaya başlanmıştır. Cülûsiyyelerde, yeni hükümdârın tahta çıkmasıyla memleketin daha çok huzûra kavuştuğu ve halkın neşesi anlatılır.
Sultan Osman için Nef'î'nin yazdığı cülûsiyyeden bir beyt şöyledir:
Şehinşâh-ı adâlet-pîşe Osmân Hân-ı Sânî kim
Vücûduyla hayât-ı tâze buldu mülk-i Osmânî