Rehber | Kategoriler | Konular
MEHMED EMiN YURDAKUL
milliyetçilik ve halkçılık üzerine yazdığı heyecanlı şiirleriyle ün yapmış Türk şâiri. 1869 yılında İstanbul Beşiktaş'ta doğdu. Babası balıkçı Sâlih Reis idi. İlk tahsilini Beşiktaş Sıbyan Mektebinde yaptı. Daha sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesini bitirdi. İdâdîyi bitirmeden Mülkiye Mektebine girdi ve bir süre sonra ayrıldı. Bir ara hukuk Mektebine devam etti.
Mehmed Emin, Sadâret Kaleminde bir süre maaşsız çalışmış, Sadrazam Cevdet Paşaya takdîm ettiği (1890) Fazilet ve Asalet isimli eserinin beğenilmesi üzerine aynı yere Rüsûmât Tahrîrât kalemi Müsevvitliğine tâyin edildi ve 1893'te Rüsûmât Evrak Müdürü oldu.
Uzun süre Rüsûmât Evrak Müdürlüğünde kalan Yurdakul, 1907 yılında gizli bir cemiyet olan İttihat ve Terakkî ile münasebet kurması ve idâre aleyhine, şiirlerinde yansıttığı fikirleri sebebiyle Erzurum'da vazifelendirildi. İkinci Meşrutiyet îlân edilmeden önce Rüsûmât Nâzırlığı vazifesiyle Trabzon'a nakledildi. Meşrutiyetin îlânından sonra 1908'de kısa bir süre Bahriye Nezâreti Müsteşarlığı, 1909'da Hicaz, 1910'da Sivas Vâliliğinde bulundu. İstifâ edip İstanbul'a döndüğünde Türk Yurdu Mecmuasının imtiyazını alarak; İttihat ve Terakki Partisiyle ihtilaflarına rağmen, dergiyi yayınladı. Türk ocağının kurucuları arasına katıldı. Fakat aynı anda 1911'de Erzurum Vâliliğine tâyin, 1912 senesinde emekliye sevk edildi.
1914 yılı başlarında Musul Mebusu olarak Osmanlı Meclis-i mebusanı (Mebuslar Meclisi)na girdi. Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara'ya geçen Yurdakul, daha sonra Şarkikaraağaç, Urfa ve İstanbul milletvekilliklerinde bulundu. İstanbul Milletvekili iken 14 Ocak 1944'te öldü.
Mehmed Emin, ilk şiirini 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında yayınladı. ?Ben bir Türküm, dînim, cinsim, uludur.? mısraı ile başlayan, kendisinden öncekilerden dil, konu ve anlatım bakımından tamâmen farklı olan ?Cenge Giderken? isimli şiiriyle meşhur oldu. 1898 yılında yayınladığı Türkçe Şiirler adlı eseriyle iyice tanındı.
Mehmed Emin, Osmanlı Devleti üzerinde içte ve dışta akıl almaz oyunların oynandığı, huzursuzlukların birbirini takib ettiği buhranlı bir dönemde yaşamıştır. Edebi şahsiyetinin meydana gelmesinde, âilesinin tesiri yanında, yaşadığı yılların sosyal ve siyâsî durumu da rol oynadı. Edebiyat hayatına atılması, milliyetçilik akımının geliştiği bir döneme rastlamıştır.
Konusunu halkın dert ve ızdıraplarından alan, halk için halk diliyle yazdığı şiirleriyle ?Millî Edebiyat? akımının öncüsü olmuş ve yeni bir çığır açmıştır. Mehmed Emin, Türk şiirinde sanatçı kişiliği ve edebî yönü zayıf olmakla birlikte, ?Ben bir Türküm, dînim, cinsim uludur.? mısralarıyla, Türklüğünü haykıran bir şâir olarak, kendisinden sonra gelecek türkçülerin ?lideri? olma vasfını kazanmıştır.
Mehmed Emin Yurdakul'un şiirleri, sanat değerinden ziyâde, edebiyatımıza getirdiği yeni dil ve duyuşlar, yeni temalar bakımından incelenir. pek az şiirinde mısra güzelliğine ve kompozisyon gücüne ulaşmıştır. Hece veznini kullanmışsa da halk şâirlerinin işlediği, yedili-onbirli gibi vezinleri dururken, şiirini iyice nesirleştiren on altılı, on dokuzlu kalıpları fazlaca kullanmıştır. Deyişleri yapmacık ve kuru hissini vermiştir. Şâirin 1899'da yayınladığı Türkçe Şiirler kitabı, devrin önde gelen edebiyatçılarının methiyelerini kazandığı gibi bir hayli taraftar da toplamıştır. Bâzı müsteşrikler tarafından da Türk Edebiyatında millî bir sadâ olarak değerlendirilmiştir. Mehmed Emin Yurdakul, bir fikir adamı değil, bir ideal ve sanat adamıdır. Fikir târihine ve fikrî eserlere derinlemesine nüfuz ederek, sağlam ve temel ölçüler sâhibi olacak tarzda sistemli bir tahsil görmediğinden, bizzat yaşadığı meşrutiyet devirlerinin çok tekrarlanan sloganları ?Türkçülük- İslâmcılık-Asrîlik? fikirlerini benimsemiş ve yaymaya çalışmıştır. Bu üç unsur arasında bağ kurmaya ve üçünün bir sentezini yapmaya uğraşmıştır. Fikir yapısının temelini teşkil eden Türkçülük, bu sentezde ön sırayı almış, İslâmiyeti ve asrın îcaplarını buna göre değerlendirme gayretine düşmüştür. Fikrî yapısının bu şekilde teşekkül etmesinde, İslâm dünyâsında kavmiyyetçilik ve dinde değişiklik fikirleriyle tanınan ve mason olduğuna fetva verilmiş olan Cemâleddin-i Efgânî (Bkz. Cemâleddin-i Efgânî) ile beraberliğinin ve yakınlığının büyük tesiri olmuştur. Efgânî'nin ırkçı yönde Mehmed Emin'e, İslâmî reform yönünde Mehmed Âkif'e tesiri büyüktür. Onun bu düşünceleri esâsen Osmanlı Devletinin asırlardan beri sürdürdüğü devlet anlayışına olduğu kadar, bu anlayışın birinci kaynağı olan İslâmiyete de birçok bakımlardan ters düşmüştür. Bu sebeple Mehmed Emin ve fikirleri, Osmanlı Devletinin varlığı tamamen son buluncaya kadar ancak belli fikrî mahfellerde ve parti ocaklarında taraftar toplayabilmiştir.
Eserleri:
Fazîlet ve Asâlet (1890), Türkçe Şiirler (1898), Türk Sazı (1914), Ey Türk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Ordunun Destanı (1915), Dicle Önünde (1916), Turana Doğru (1918), Zafer Yolunda (1918), İsyan ve Duâ (1918), Türk'ün Hukuku (1919), Aydın Kızları (1919), Mustafa Kemâl (1928), Ankara (1939).
CENGE GİDERKEN'den
-Yurdumun Koçyiğitlerine-
Ben bir Türküm, dînim, cinsim uludur,
Sînem, özüm ateş ile doludur,
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evlâdı evde durmaz giderim.
Muhammed'in kitâbını kaldırtmam;
Osmancık'ın bayrağını aldırtmam;
Düşmanımı vatanıma saldırtmam.
Tanrı evi vîran olmaz, giderim.
...............................
...............................
Ak gömlekle göz yaşımı silerim;
Kara taşla bıçağımı bilerim;
Vatanım-çün yücelikler dilerim.
Bu dünyâda kimse kalmaz, giderim.