Rehber | Kategoriler | Konular

HüSEYiN RAHMi GüRPINAR

yirminci yüzyıl Türk romancılarından. 17 Ağustos 1864'te İstanbul'da doğdu. Annesini 3-4 yaşlarında kaybetti ve memurluğu sebebiyle uzaklarda bulunan babasından ayrı olarak Aksaray'da anneannesi tarafından büyütüldü.İlk ve orta öğretimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti ise de, hastalık yüzünden okulu yarıda bıraktı. Daha çok özel dersler ve sıkı çalışma ile Fransızca öğrenip kendisini yetiştirdi.

Yazarlığa pek erken başlayan Hüseyin Rahmi, 1880'den sonra bâzı memurluklarda bulunmuşsa da, 1908'den îtibâren memurluğu tamâmen bırakıp kalemiyle yaşamaya başlamıştı. Hayatında büyük hâdiseler, düşüş ve kalkışlar bulunmadığı için sürekli eser yazabilen verimli romancılardan biridir.

Hiç evlenmemiş olanHüseyin Rahmi, 1935-43 yılları arasında iki dönem, milletvekilliği yapmıştır.Son otuz bir yılını geçirdiği Heybeliada'da (8 Mart 1944) öldü ve orada Abbas Halim Paşa Mezarlığına gömüldü.

Servet-i Fünuncuların çağdaşı ve yaşıtı olduğu halde, o topluluğa girmeyen Hüseyin Rahmi, daha ilk romanı olan Şık ile tanındı. Ahmed Midhat, bu romanı gazetesi Tercüman-ı Hakikat'te tefrika ettirmiş, Hüseyin Rahmi'yi de gazeteye yazar olarak almıştı. Hüseyin Rahmi gazeteciliğin ilk yıllarında tercüme ile uğraştı, sonra İffet ile peşpeşe yazdığı romanlarını yayınladı.

Romancı ve hikâyeci olarak edebiyatımızda tanınan Hüseyin Rahmi, aynı zamanda tiyatro eserleri, mizahî manzumeler ve makaleler de yazmıştır.

Tiyatroları: Roman ve hikâyelerinde, kişileri, başarıyla konuşturan HüseyinRahmi'nin oyunlarındaki ustalığı romanlarındakinin hayli altındadır. İstiğrâk-ı Seheri, Hazan Bülbülü gibi eserleri sadece okumak için yazılmıştır. Başarıyla oynanan tek eseri Kadın Erkekleşince adlı üç perdelik dramıdır ki, bu eser de Utanmaz Adam'ın sahneye uygulanmasından ibârettir.

Edebî tenkit ve polemik yazılarını Cadı Çarpıyor, Şikâyet-i Edebî gibi kitaplarında toplamıştır.

Roman ve hikâyeleri: Hüseyin Rahmi'nin bıraktığı yetmiş eserden otuz altısı roman, yedisi ise küçük hikâyedir.

Kendine has bir düşünce, üslûp ve teknikte yazan Hüseyin Rahmi, Ahmed Midhat Efendinin ?Halk için roman? geleneğini daha çağdaş usûller içinde devam ettirmiştir.

Ahmed Midhat gibi Hüseyin Rahmi'yi de tek bir batılı edebiyat akımına bağlamak çok zordur. Mürebbiye'ye kadar çıkan romanlarında daha çok romantizmin etkisi görülür. Bundan sonra realist, naturalist akımlara büyük hızla sarılmışsa da romantizmden tam olarak sıyrıldığı hiçbir zaman söylenemez. Son eserlerinde, psikolojik ve marazî roman tarzlarını denemiştir.

Eserlerinde romantik, duygulu, rûhî, cinâî, marazî ve güldürücü unsurları çok kattığı hâlde realizmin temel metodu olan gözlem, onda ikinci bir tabiat meydana getirmiştir. Hayatın ve toplumun çirkin ve pis yanlarını gösterme merakı onu naturalizme doğru itmiştir. Naturalist yazarlar gibi o da görüşünü isbat etme amacına ulaşmak gayesi ile hayatın çirkin, bayağı ve gülünç yanlarını seçerek mübâlağa ile yansıtır.

Hüseyin Rahmi, roman tekniği bakımından çağdaşlarından geridir. Eserlerini geçim için yazdığından, gereksiz uzatmalar yapmış, çok kere çalakalem yazmıştır. Romanlarında temel olaylar ikinci, üçüncü derecedeki önemsiz ayrıntılarla karışarak zor ayırt edilir hâle gelmiştir. Romanlarındaki töre, fikir ve olay kalabalığı romanın akıcılığına engel olmaktadır. Aralara katılan ve olaylarla ilgisi az olan komik söyleşmeler çekici ise de bu hal eserlerini muhavere tekniğinde ortaoyundan farksız bir hâle sokmaktadır. Romanlarının çoğu, İstanbul halk zümrelerinin türlü yaşayış tarzlarını gösteren töre romanlarıdır. Ahmed Midhat'tan sonra daha modern ve geniş ölçüde insan kalabalığını, onların inanç ve âdetlerini, dert ve kusurlarını, toplumun aksayan, çürüyen, bozulan yanlarını büyülterek anlatan bir roman yazarıdır. Eserlerinin hemen hepsinde; ?fuhuş, taklitçilik, yoksulluk, boş inançlar, gayri meşrû çocuklar, harp zenginliği, frengi, boşanma, mürâilik, züppelik? gibi toplum yaralarına parmak basmıştır.

Realist-naturalist metodla çalışmak isteyen Hüseyin Rahmi, kişilerini tâ çocukluk ve gençlik devrelerinden tutarak ele almıştır. Romanlarındaki kişilerin çoğu alt tabakalardan olduğu için İstanbul'un yoksul, kirli, bakımsız semtleri romanlarında çok görülür. Eserlerindeki olaylar kendi yaşadığı zamanda geçer. Seksen yıllık târihimizin bütün yönleri, yıkıntıları ve çöküşleri, onun romanlarına yansımıştır.

Hüseyin Rahmi'nin romanlarında birbirinden farklı iki üslup göze çarpar: a) Söyleşme üslûbu, b), Tahkiye, tahkir ve hitâb üslûbu. Üslûbunun canlı, neşeli ve yaşayan tarafı söyleşmelerde görülür. İstanbul konuşma dilinin bütün alay, istihza, îmâ, cinas inceliklerini romanlarında görmekteyiz. Türlü halk tiplerini ve bilhassa külhanbeylerini konuşturduğu yerlerde zengin bir argo sözlüğü vardır.

Hüseyin Rahmi'nin tahkir, tasvir ve kitap dili ise cansızdır. Devrinin yazı diline göre pek sâde sayılmaz. Felsefe yaptığı yerlerde üslûbu daha da ağırdır. Romanlarında belli bir amaç vardır. Hüseyin Rahmi, Ahmet Midhat gibi halk için edebiyat yapılmasını savunur. Umuma ve topluma yönelen nazarî amacı dışında, romanlarında rastlanan başlıca müşahhas (somut) tezler şunlardır:

Romanlarının sekizinde karı-koca geçimsizliğini inceleyerek bunun sebebini, yaş, kültür farkı ve tarafların birinin ruh hastası olması gibi noktalara bağlamıştır.Yedi romanında Avrupa'yı ters anlayan ve bundan dolayı toplumda bayağı ve gülünç olan züppe takımını ele almıştır. Altı romanında batıl inanç taşıyan zümreleri yermiş, bunların çoğunun dîni istismar eden kişiler olduğunu göstermiştir. Sekiz eserinde, câhillik, bilgisizlikten doğan belâlar, ahlaksız harp zenginlerinin yaptığı âile fâciaları, devlet ve toplumca korunmayan insanların uğradığı felâketleri ele almıştır.

Son birkaç romanında ise ruh hastası, manyak, rezil, utanmaz, yarı deli kişileri inceleyerek, bunların toplum içinde oynadıkları rollerden doğan sonuçları göstermiştir.

Eserleri:

Romanları: Şık (1888), İffet (1896), Mutallaka (1898), Mürebbiye (1899), Metres (1900), Nimetşinas (1902), Şıpsevdi (1911), Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1911), Hakka Sığındık (1920), Hayattan Sayfalar (1920), Ben Deli miyim? (1925), Billûr Kalb (1926), Utanmaz Adam (1934), Kesik Baş (1942), Ölüm Bir Kurtuluş mudur? (1945).

Hikâyeleri: Kadınlar Vâizi (1920), Namuslu Açlık Meselesi (1933), İki Hödüğün Seyahati (1922), Tünelden İlk Çıkış (1934), Gönül Ticâreti (1939).

Tiyatroları: İstiğrâk-ı Seheri, Hazân Bülbülü, Kadın Erkekleşince.

Edebî tenkid ve polemik yazıları: Cadı Çarpıyor, Şikâyet-i Edebî.


Konular