Rehber | Kategoriler | Konular
ABDULLAH HAN
Maveraünnehr bölgesinde kurulan Şeybani Hanedanlığının büyük hükümdarlarından. İsmi, Abdullah bin İskender bin Ebü'l-Hayr'dır. 1533 (H.940) senesinde Aferinkend'de doğdu. Doğduğu zaman babası İskender Han, duasını almak için büyük alim Ubeydullah-ı Ahrar'ın talebesi ve zamanın alimi Hace Kasım Kaşani'ye götürdü. Hace Kaşani, Abdullah Hanın salih bir kişi olması için dua ettikten sonra; ?Bu çocuk, ileride büyük bir sultan olacak.? dedi ve belindeki deve tüyünden yapılmış olan kuşağını çıkarıp, Abdullah Hana sardı. Onun, alimler elinde terbiye edilmesini tavsiye etti. Aklı ve zekasının çokluğu, üstün kabiliyeti ile devrin kıymetli alimlerinden ders alarak çok iyi bir şekilde yetiştirildi. Kur'an-ı kerimi, akli ve nakli ilimleri ve devlet idaresini çok mükemmel öğrendi. Babasının, devlet erkanının, alimlerin ve çevresinin takdirini kazandı. İskender Han, oğlu Abdullah'a çok itimad ettiğinden, şehzadeliğinde devlet idaresiyle vazifelendirdi.
Babası tarafından Kermine bölgesine vali olarak tayin edilince, idarecilikteki kabiliyetini ortaya koydu. Bu bölgede ilk işi, topraklarına saldıran çevre beyliklerin hücumlarını önlemek oldu. Taşkent ve Semerkand hakimlerine karşı mücadele etti. Onları tesirsiz hale getirdi. Buhara ve Şehr-i Sebz istikametinde seferler yaptı. Abdullah Han, 1557 senesi ilkbaharında Buhara'yı alıp, payitaht yaptı. Babası, memleketin idaresini Abdullah Hana bıraktı. Babasının vefatına kadar, on üç sene onun namına ülkeyi idare etti. Babasının vefatından sonra Abdullah Han, ülke topraklarını, Kuzey Türkistan'a kadar genişletti. Onun hakim olması ile bu bölgelerdeki halk, sulh ve sükuna kavuştu.
Abdullah Han, sapık Safevilere ve Ruslara karşı, zamanın en büyük devleti Osmanlılarla münasebet kurdu. Hindistan'daki büyük İslam devleti Babürlüler (Gürganiler) ile de dostane münasebetlerde bulunup, müttefik oldular. Özbek Sultanı Abdullah Han ve Osmanlı sultanları, doğu ve batı Türklüğü ile Ehl-i sünnet Müslümanları birbirinden ayıran rafizi Safevileri ortadan kaldırmak istediler. Devrin en mükemmel silah ve tekniğine sahib olan Osmanlılar, Özbeklere ateşli silahlar, teknik alet ve edevat ile bunları kullanacak eleman gönderdiler. Abdulah Hanın Osmanlılardan aldığı teknik yardım, Özbeklerin hakimiyetini kuvvetlendirdi. Bu yardımlarla Safevilere, Rus ve asilere karşı daha da üstün duruma geçti. Ruslara karşı destanlaşan mücadeleler verdi.
Doğu ve Batı İslam alemini birleştirmek, Safevi-İran engelini aşmak ve Rusların Asya'ya yayılmasını önlemek için, Don-Volga kanalını açmaya teşebbüs edildi. Bu kanalla Osmanlılar, Don ve Volga nehirleri vasıtasıyla Hazar Denizine ulaşmak ve Asya'daki Ehl-i sünnet itikadındaki Türkler ile daha yakın münasebet kurmak istiyorlardı. Abdullah Han, 1587 senesinde Osmanlılara elçi göndererek, Ejderhan da denilen Astırhan Hanlığı arazisine sefer tertiplenmesini istedi. Osmanlılar, Ejderhan ve Kazan seferi olarak bilinen seferler düzenlediler. Abdullah Han ise, Rusların; Astırhan ve Hazar Denizindeki faaliyetleriyle, Orta Asya'ya yayılma teşebbüsü ile ciddi şekilde ilgilendi. Tabıl'daki Küçüm Hana maddi ve manevi yardımda bulundu. Başkurdistan'daki Nogaylı Urus Mirza'ya da külliyetli mikdarda yardımda bulundu. Rus aleyhdarı faaliyetleri başlattı. Rusların, daha on altıncı asrın sonlarında Orta Asya'da görünmesinin önüne geçti. İdil Nehrinin doğusundaki bütün memleketleri, Türkistan'ı nüfuzu altına aldı. 1588'de Safeviler üzerine sefere çıkarak Herat'ı fethetti. Sapıkları cezalandırıp, müslümanları rahatlattı. Kendisi Nişapur, Sebzvar ile diğer şehir ve kaleleri fethederken, oğlu Abdülmü'min de, İran'ın Meşhed, İsfehan ve daha bazı mühim şehirlerini zabtetti. 1594 (H.1003) senesi başında İstanbul'a bir elçi gönderip, muvaffakiyetlerini halife-i müslimine arz etti. Osmanlılar da, Abdullah Hana bir elçilik hey'eti ile birlikte, teknik yardım ve eleman gönderdiler. Abdullah Han 1595 (H.1004) senesinde, Semerkand'da 62 yaşında iken vefat etti. Kırk beş senelik hükümdarlığının; on üç senesinde babasının yerine, otuz iki senesinde de kendi namına icraatta bulundu.
On altıncı asırda Maveraünnehr ve Türkistan'da en büyük Özbek hanı olan Abdullah Han, memleket içinde merkeziyetçi bir idare, dışarda da güçlü ittifak sistemleri kurdu. Maveraünnehr'e sulh, sükun ve huzur getirdi. Adaleti ve refahı sağladı. İmara ehemmiyet verdi. Yaptırdığı cami, medrese, han, hamam, hastahane ve su sarnıçlarının sayısı bine ulaştı. Kermine ve Murata taraflarındaki çorak sahaları sulayarak, imar etti. Zerefşan ve Kaşka Derya'daki köprüleri yaptırdı. Ziraat gelişip, tahıl, meyve, sebze ve bilhassa pamuk istihsali arttı.
Abdullah Han, halkın hem eğitim ve öğretimi, hem de refahı için büyük gayret sarfetti. Zamanında, medreseler, talebeler ile dolup taştı. Medreselerin ihtiyaçları, vakıflar tarafından karşılanırdı.
Medreselerde yetiştirilen tasavvuf ehli alimleri imar edilen yerlere iskan ederek, o mahallin, maddi ve manevi bakımdan kalkınmasını sağladı. Belh şehri çok mamurlaşıp, nüfusu arttı. Yeni mahaller kuruldu. Etrafı surlarla çevrildi. Başşehir Buhara, yol ağı ile örüldü. Kara ve deniz yoluyla, dünyanın her tarafıyla irtibat kuruldu. Buhara-Rusya, Belh-Hindistan ve daha başka ticaret merkezleriyle, ülkelerarası, deniz aşırı memleketlerle ticaret yapıldı. Bilhassa Özbekler ile Babürlüler arasındaki ticaret yolu emniyet altına alınıp, her mevsim, kervanlar çalışır hale geldi. Edres, kamka, kendek, kitat, zendeni adı verilen kumaşlar ihraç edilip; çay, baharat, deri, kösele, mutfak ve ev eşyası, süs eşyası, ateşli silahlar, Frenk kumaşları ithal edildi. Malların toplanıp mahzenlenmesi ve pazarlanması için, Maveraünnehr tam bir ticaret merkezi haline geldi.
Devrin evliya ve alimlerine, maddi ve manevi imkanlar sağladı. Arazi verdi. İslamiyetin yayılması için, Sibirya dahil, çevre memleketlere rehber alimler gönderdi. Maveraünnehr, Türkistan, Horasan ve havalisinde Ehl-i sünnet itikadının yayılması için çalıştı. Memleketinde medfun bulunan kıymetli şahsiyetlerin ve Belh'de medfun Eshab-ı kiramdan Ukaşe bin Muhsan'ın (radıyallahü anh) kabrini muhteşem bir şekilde imar ve tezyin ettirdi. Hace Ebu Nasr Parisa hazretlerinin de kabrini yaptırdı.