Rehber | Kategoriler | Konular

SANSüR

Alm. Zensur (f), Fr. Censure (f), İng. Censorship. Her türlü neşriyât, haber ve bir yerden diğer yere gönderilen şeylerin, gönderilene ulaşmadan önce gerektiğinde devlet tarafından kontrolü; bâzı fikirlerin yazılıp yayılmasının engellenmesi. Sansür, her şeyin zararlı ve kötü tarafının bulunabileceği gibi fikrin de kötüsünün toplum ve insanı, olumsuz yönde etkileyip, tahrip edeninin bulunduğu gerçeğinden doğmuştur.

M.Ö. 5. yüzyılda iknâ etmenin zorla yaptırmaktan daha uygun yol olduğunu ve fikir hürriyetini savunan Atinalılar dâhil, Miletus'un tahrip edilişini hatırlatan bir piyesin temsilini devamlı yasaklamışlardı. Kezâ Roma'da da iftira ve fitne söz söyleyenler cezâlandırıldı. Sansüre ilk olarak fikirlerin dîne ters düştüğü, onu karşısına aldığı eski devirlerde rastlanır.

Sansür sözü, eski Roma'daki ?Censor? denen devlet görevlisinden gelir. Censor'lar nüfus sayımı ile görevli memurlardı. Târihin çeşitli devirlerinde fikir eserlerine sansürler koyan devlet adamlarına da rastlanmaktadır. 1521 yılında Avrupa'da Kral V. Karl, sansürden geçmeden kitap yayınlamanın suç olduğunu belirten ferman çıkardı.

İkinci DünyâSavaşından önce Faşizm, Nazizm ve Komünizmle idâre edilen memleketlerde sansür çok geniş ölçüde tatbik edildi. Komünizmle idâre edilen ülkelerde hâlâ aynı şiddetle sansüre devam edilmektedir; buralarda konuşma ve basın hürriyeti yoktur. Demokrasiyle idâre edilen ülkelerde, sansüre çok özel durumlarda başvurulur. Müstehcen neşriyatın çok fazla artması ve tehlike göstermesi karşısında devletler, ceza kânûnlarına müstehcenliği men edici müeyyideler koyma gereğini hissetmişlerdir.

Sinema, radyo ve televizyon sansürün ilgi alanına girmiştir. Dünyâ etrâfına oturtulan uyduların sansürde nasıl etkili olacağı merakla beklenmektedir.

Osmanlı Devletinde, örf ve âdetlerin, ahlâk ve dînin korunmasına çok önem verilirdi. Bunlara aykırı hiçbir neşriyâta izin verilmezdi. Cumhûriyet devrinde, 24 Mart 1925 târihinde çıkarılan Takrir-i Sükûn Kânununa dayanılarak basına sansür uygulandı. Hattâ bâzı gazeteler kapatıldı. 1930'da çıkan ve Serbest Cumhûriyet Fırkası yanlısı olarak bilinen Yarın Gazetesi de partinin feshedilmesinden sonra kapıtıldı. 1931'de çıkarılan ve Cumhûriyet döneminin ilk basın yasası olan Matbuât Kânunu, hükümete ülkenin genel politikasına aykırı yayınlardan dolayı gazete ve dergi kapatma yetkisi tanıdı. 1933'te Matbuât Umum Müdürlüğünün yeniden teşkilâtlanması, 1934'te yetkilerinin genişletilmesiyle basın üzerinde denetim ve sansür daha da arttı. Matbuât Kânunundaki 1938 değişikliği basına sansür konmasının yanısıra, basında çalışanlara da sınırlamalar getirdi. Gazeteler ve yazarlar yalnız tenkit değil, araştırma soruşturma hürriyetinden bile mahrum edildiler. Gazetelerin hükümet izni olmadıkça memur maaşları konusunda bile yazı yazmaları yasaklandı.

Araştırmacı yazar Ahmed Kabaklı'nın Temellerin Duruşması adlı eserinde bildirilen yasaklardan bâzıları şunlardır:

Türkiye'ye gelmiş olan İngiliz askerî heyetiyle mülâkât yapılmaması, tafsilâtlı yazı yazılmaması, fotoğraflarının basılmaması, Dâhiliye Vekâletinden bildirilmiştir. Sâdece ?geldi? ?gitti? diye yazılabilir (14 Mayıs 1939).

Tâlimat

Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinlerden bahis bâzı yazı ve mütâlaasına ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan sonra dinler mevzuu üzerinde gerek târihî, gerek temsilî ve gerek mütâlaa kâbilinden olan her türlü makâle, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi ve başlamış bu kâbil tefrikaların en çok üç gün zarfında nihâyetlendirilmesi ehemmiyetle ricâ olunur. 24.7.1942 Matbuât Umum Müdürü nâmına İzzettin Tuğrul Nişbay.

Otomobil yedek parçalarıyla lâstiklerin bittiği, un stokunun azaldığı yazılmayacaktır (Matbuât Umum Müdürlüğünden tebliğ edilmiştir). 10 Ağustos 1940

(Reisicumhur İsmet İnönü Ankara civârında küçük bir seyâhat yapmak üzere Ankara'dan hareket etmiştir) gazeteler bunun hâricinde hiçbir şey yazmayacaklardır. 14.12.1940 Matbuât Umum Müdürü.

Ekmekten, odundan ve kömürden, etten şikâyet kılıklı neşriyat yapılmayacaktır. (10 Ocak 1942)

İkinci Dünyâ Savaşından sonra çok partili döneme geçilirken basına da bir ölçüde serbestlik getirildi. Demokrat Parti (DP)nin iktidâra gelmesinin hemen ardından 15 Temmuz 1950 târihli Basın Kânunu daha liberal bir rejim getirdi. Ancak bu dönemde de basın hürriyetini kısıtlayıcı bâzı uygulamalara gidildi. Daha sonraki dönemlerde de sıkıyönetim uygulamaları sebebiyle basın üzerinde kısıtlamalar yapıldı.

Sıkıyönetim Kânununda neşir ve haberleşme araçlarına, hangi hallerde sansür konulacağı belirtilmektedir. Polis Vazîfe SelâhiyetiKânunu ile sinemaya denetleme getirildi. Türk Cezâ Kânunu'nda müstehcenliğe karşı çeşitli maddeler konulmuştur.

1982 Anayasası'nda basın hürriyeti ve sansür: Madde 28: ?Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak, izin alma ve mâlî tazminât yatırma şartına bağlanamaz. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülke ve milliyetiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye, yâhut ayaklanmaya veya isyâna teşvik eder nitelikte olan veya devlete âit gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber ve yazıyı yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara âit kânun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım, hâkim kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kânunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç 24 saat içinde yetkili hâkime bildirir. Yetkili hâkim bu kararı en geç 48 saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.?

Gençliğin nefsânî duygularını istismar ederek gençleri dejenere etmeye çalışan teşkilâtlar, ?sansür? müessesesine karşı çıkmaktadır. Sansür, ahlâk ve âdâba aykırı neşriyâtın yayımına mâni olmalıdır. Zîrâ bir devleti yıkmak isteyen dış ve iç düşmanlar, ahlâka aykırı neşriyat yaparak evvela gençleri dejenere etmektedirler. Bu güçlerin bu hâince emellerine mâni olmak için devletin tâkip edeceği sansür politikası önem arz etmektedir.


Konular