Rehber | Kategoriler | Konular

öMER BiN ABDüLAZiZ

Emevî halîfelerinin sekizincisi. Mısır vâlisi Abdülazîz bin Mervân'ın oğludur. Annesi, hazret-i Ömer'in oğlu Âsım'ın kızıdır. 679 (H.60) senesinde Medîne'de doğdu. 720 (H.101) senesinde zehirlenerek şehit edildi.

Babası Mısır vâlisi olunca, onunla birlikte Mısır'a giden Ömer bin Abdülazîz, burada mükemmel bir İslâm terbiyesiyle büyüyüp yetişti. İlim öğrenmek için Medîne'ye gönderildi. Orada, Enes bin Mâlik, Abdullah bin Câfer Tayyar, Saîd bin Müseyyib ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Babası vefât edince, amcası halîfe Abdülmelik, onu Şam'a getirerek kızı Fâtıma ile evlendirdi.

Ömer bin Abdülazîz çok nîmet ve servete sâhipti. Yaratılışındaki cömertlik sebebiyle mürüvvetini bütün insanlara saçıyordu. Gâyet fazîletli, âlim, âdil ve eşine pek az rastlanan bir insandı. Halîfe Velid bin Abdülmelik, onu 706 senesinde Haremeyn (Mekke ve Medîne) vâliliğine tâyin etti. Adâletle vâlilik yapan Ömer bin Abdülazîz'in ünü her tarafa yayıldı. Pekçok kimse kendi memleketini terk edip, Hicâz'a yerleşti. 707 senesinde Mescid-i Nebî'yi genişletmeye ve esaslı bir tâmirâtını yapmaya başladı. Genişletmede Mescid-i Nebî'nin dört duvarı da yıkılıp, doğu tarafındaki zevcât-ı tâhirât odaları mescide katıldı. Hücre-i saâdetin dört duvarı yıkılıp, temelden yontma taşlarla yeniden yapıldı. Temel açılırken, hazret-i Ömer'in bir ayağı görüldü. Hiç çürümemişti. Hücrenin etrâfına ikinci bir duvar daha yapıldı. Bu duvar beş köşeli olup, hiç kapısı yoktu. Duvarlar, direkler ve tavan altınla süslendi. İlk olarak mihrâb ile dört minâre yaptırdı. Bu iş üç sene sürdü. Ömer bin Abdülazîz, 711 senesine kadar Haremeyn vâliliği yaptı. Halîfe Süleymân bin Abdülmelik, iki oğlu olmasına rağmen, ahitnâme yazıp mühürleterek, Ömer bin Abdülazîz'i kendisine halef gösterdi. Bunu veziri Recâ'ya verdi.

Süleymân bin Abdülmelik'in 717 senesi Eylül ayında vefâtı üzerine vezir Recâ, emîrleri toplayıp, mühürlü ahitnâmeyi açarak okudu. Ömer bin Abdülazîz, âhiret adamı olduğu için, hilâfetin ağır yükü altına girmekten çok korkardı. İsmi okunduğu zaman çok şaşırdı. İstifâ isteğinde bulunduysa da kabul edilmedi. Emirler onun halîfeliğine bîat ettiler. Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra şu hutbeyi okudu:

?Ey insanlar! Bizimle berâber olacak kimseden şu beş şartı istiyorum. Bunlar: Bize hâlini bildiremiyecek olan halkımın hâlini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım etmek, hayra delâlet eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeylerle meşgûl olmamak. Bu şartlar yoksa bize yaklaşmasın.?

Halîfeliğinde yaptığı bütün işlerde, gözleri önüne kıyâmet gününü getirirdi. Halkın haklarını lâyıkıyla yerine getirememekten çok korkardı. Halîfeliğini adâletle yürütüp, Hulefâ-i Râşidînin (Dört halîfe) yolundan ayrılmadı. Önemli memuriyetlere dirâyetli ve âdil bildiği kimseleri tâyin etti. Müslim ve gayri müslim tebeasına çok âdil davranıp, yaptığı işlerde adâleti yaygınlaştırdı. Ehl-i beyte dil uzatanların çirkin hareket ve sözlerine mâni olup, son verdi. Onun zamânında her tarafta Müslüman olanların sayısı arttı. İslâm orduları doğu ve batıda fetihlere girişti. Malatya, Rumlardan yüz bin esir karşılığı satın alındı. Pireneler aşılıp, Fransa'ya girildi. Narbonne ele geçirildi. Burada güçlü üsler kuruldu. Afrika'da bütün Berberîler onun zamânında Müslüman oldu. Endülüs'te nüfus sayımı yaptırıp, ülke topraklarını halka âdil bir şekilde dağıtarak güçlü bir zirâî yapılaşma temin etti. Bu durum Müslümanların İspanya'da tutunmalarını sağladı. Ömer bin Abdülazîz'in; Mûsevî, Hıristiyan ve ateşperestlere gösterdiği yapıcı siyâset karşısında, onların arasında İslâmiyet geniş ölçüde yayıldı. Müslüman ve gayri müslim bütün tebeası tarafından sevildi.

Ömer bin Abdülazîz'in sulh ve sükûn içindeki idâresini çekemiyenler vardı. Bunlar, ehl-i bid'atten Hâricîler ve menfâatı zedelenenlerdi. Halîfeyi ortadan kaldırmak için hizmetçisini kandırarak, onu zehirlettiler. Ömer bin Abdülazîz zehirlendiğini anlayınca, kölesini çağırdı; ?Ben sana fenâlık yapmadığım hâlde bu ihâneti bana niçin yaptın? Doğru söyle seni affedeyim.? deyince, köle yaptığı bu çirkin harekete pek pişmân olup, üzüldü ve ağlayarak; ?Ya emir-el-müminîn! Bana bin altın vermek sûretiyle bu ihâneti yaptırdılar.? dedi. Halîfe altınları getirterek, devlet hazînesine gönderdi. Köleyi affetti.

Ömer bin Abdülazîz, ölüm döşeğinde bir ara ağlamaya başladı. ?Niçin ağlıyorsun. Allahü teâlânın yardımı ile nice sünnetleri ihyâ ettin. Adâletin ise çok yüksekti.? dediler. Bunlara cevap olarak buyurdu ki: ?Ben Allahü teâlânın huzûruna bütün milletin hesâbını vermek üzere çıkacak değil miyim? Herkese âdil olarak davranabildiğimden emin değilim. Yaptığım kusurlar da ayrı. Tabî ki ben bundan korkuyor ve ağlıyorum.? Bir ara oturtulmasını isteyerek; ?Allah'ım! Ben emirlik verdiğin kusûrlu kimseyim. Yanlış işleri yapmaktan nehyettiğin hâlde isyân ettim? diye söyledikten sonra ?Lâ ilâhe illallah, ibâdete lâyık olan ancak Allahü teâlâdır? dedi ve rûhunu teslim etti. 9 Şubat 720 senesinde Şam yakınlarındaki Hunasi'den cenâzesi alınıp, Humus yakınlarındaki Deyr es-Sim'an mevkiine defn edildi.

Ömer bin Abdülazîz'in vefâtına bütün tebeası üzüldü. Cenâzesi akasından ağlayan bir râhibe; ?Bu kimse senin dîninde değildi. Neden ağlıyorsun?? diye sorduklarında; ?Ben şunun için ağlıyorum. Yeryüzünde bir güneş vardı. Şimdi battı.? cevâbını verdi.

Mus'ab bin A'yun anlatır: ?Ömer bin Abdülazîz halîfeyken Kirman'da koyun güderdim. Koyunlarla kurtlar birlikte dolaşırlardı. Bir gece ansızın kurtlar koyunlara saldırdı. İçimden; ?Şu âdil halîfe ölmüş olmalı.? dedim. Araştırdım. Ömer bin Abdülazîz'in o gece vefât ettiğini öğrendim.?

Ömer bin Abdülazîz; iki sene beş ay süren halîfeliğini adâletle yürütüp, Hulefâ-i Râşidînin yolundan gitmiştir. Âdil idâresinden dolayı İkinci Ömer ünvânını almıştır.

Buyurdu ki:

?Allah'tan korkun ve aşırı şakadan kaçının. Zîrâ aşırı şaka kin tutmaya, kin de kötülüklere sebep olur.

?Ey insanlar! Sizler ölümün hedeflerisiniz. Ölüm sizden dilediğini seçer. Size yeni bir nîmet verildiği zaman, önceki nîmet orada sona erer. Ağıza bir lokma alınmasın, bir yudum su içilmesin ki, onunla berâber bir keder ve bir üzüntü olmasın. Dün geçti. O, sizin hakkınızda iyi bir şâhittir. Bugün mühim bir emânettir. Onun kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek lâzımdır. Yarın, içinde hâdiselerle berâber gelmektedir. Sizi almak için gelen ölümün elinden kaçış nereye olacak. Sizler şu dünyâda, eşyâlarını bineklerine yüklemiş, yolcularsınız. Yüklerinizi, buradan başka bir âlemde çözeceksiniz. Sizler, şu dünyâda sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat siz de yerinizi, sizden sonra gelenlere vereceksiniz. Sizin aslınız ve dünyâya gelmenize vesîle olanlar kalmadı. Sizler, onlardan dünyâya gelen kimseler olarak, nasıl bâkî (devamlı) kalabilirsiniz? Sizler de bu dünyâdan göçeceksiniz.?


Konular