Rehber | Kategoriler | Konular

MüZiK

Alm. Musik, Fr. Music, İng. Music. Hisleri ve düşünceleri ses, hareket ve âletle anlatma sanatı, mûsikî. Müzik, düzenlenmiş ses ve hareket demektir. Seslerin melodi, armoni ve polifoni gibi şekillerde düzenlenmesidir. Müzik, nağmelerin esaslarını, seslerin ahengini, düzgünlerin birleştirilmesini ve bunların çeşitli müzik âletleri vâsıtasıyla ortaya konulmasını öğreten bir bilgi dalıdır. Zarûrî olan bâzı sebeplerle meydana gelen kabalıkların, insan sesini bozması ve böylece nağmedeki ahengin kalmaması sebebiyle müzik âletleri yapılmıştır. Bâzı müzik âletleri, tabiatta bulunmayan sesleri verirler. Bu seslerin hâllerini korumak için, çeşitli müzik âletleri yapılmıştır.

Müzik kelimesi, puta tapan eski Yunanlıların büyük putları olan Zeüs'ün kızları sayılan mausa (müz) denilen dokuz heykelin adından türemiştir. Müzik, milletlerin inanç sistemine, örf ve âdetlerine paralel olarak icra edilmiş bir seslendirme sanatıdır. Müzik âletinin ilk defâ nerede kullanıldığı bilinmemektedir. Ancak dünyânın her yerinde yapılan târih araştırmalarında, çeşitli milletlerin değişik müzik âletleri çaldıkları görülmektedir. Eski Yunanlıların lir denilen âletlerinin yanısıra Eski Mısır, Anadolu, Mezopotamya, Çin ve Hind, diğer Uzakdoğu kavimlerinin de kendilerine mahsus çeşitli müzik âletleri olmuştur. Günümüzde de dünyâ milletleri millî ve mahallî olmak üzere çok çeşitli müzik âletleri kullanmaktadır.

Güzel ve ahenkli sesin, canlılar üzerindeki tesiri, eski çağlardan beri bilinmektedir. Bilhassa insan, bu tesiri bünyesinde en çok hisseden bir mahluktur. İnsan, güzel insan seslerinden başka, yaptığı çeşitli âletlerin ritmik seslerinden de faydalanma ve zevklenme yolunu tutmuştur. Çalgı âletlerinin bütün dünyâda sayılamayacak kadar çeşitleri vardır. Müzik denilince daha çok bu çalgı âletlerinin yalnız başlarına, birkaçı veya birçoğu birarada veya insan sesi iştirakiyle çalınıp dinlenmesi anlaşılmaktadır.

Denilebilir ki, târihin hiçbir devrinde insanlar günümüzdeki kadar müzikle haşır neşir olmamışlardır. Dünyânın her memleketinde müzikle uğraşan, bir çalgı âleti çalan insan sayısı her geçen gün artmaktadır. Eskiden daha çok millî ve mahallî kalan çalgı âletleri de bütün dünyâya yayılarak milletlerarası bir yapıya bürünmektedir. Radyo, teyp, TV, plaklar, video gibi modern haberleşme araçlarının da birinci fonksiyonu, müzik yayınından ibâret gibidir. Öyle ki, günümüz dünyâsını kaplayan sesler analiz edilse, müzik seslerinin birinci sırayı alacağı rahatça söylenebilir. Avrupa ve Amerika ülkelerinde son yıllarda sayıları çoğalan ve bilhassa gençler içinde yaygınlaşan yeni müzik grupları, akımları ve besteleri, her türlü ölçünün dışına taşmakta, ilim adamları, psikologlar ve sosyologlar tarafından çılgınlık olarak vasıflandırılmaktadır. Toplandıkları müzik hollerinde veya meydanlarda garip giyinişler, saçma sapan şarkılar ve ne olduğu anlaşılmayan metal gürültüleri arasında âdetâ sinir, histeri, vahşet krizleri geçirip, çılgınlaşan gençler, müzik kurbanları olmaktadırlar. Bunlar arasında aklî ve ruhî dengeleri bozulan, bir çalgıcı veya şarkıcıya âdetâ tapınırcasına bağlanan, sevdiği bir müzik parçası eşliğinde ırzını, namusunu ortaya serebilen, cinâyetler işleyebilen ve daha akla gelmedik türlü cinnetlere uğrayanların sayısı büyük rakamlara ulaşmış bulunmaktadır.

İslâmiyette müzik: İslâmiyet, her konuda insanlara en doğru ve en sağlam bilgileri ve ölçüleri vermektedir. Müzik, müziğin insana tesiri, bunun fayda veya zararları, çok geniş olarak bildirilmiş ve müzik hakkındaki hükümler dînî temel kitaplarda yer almıştır.

İslâm dîninde bildirildiği üzere, insan, beden ve rûha sâhip bir varlıktır. Bedenin ve rûhun ihtiyaçları ayrı ayrıdır. Bedenin ihtiyaçları bakımından insan ile hayvan ortaktır. Hayvanda, ruh yoktur. İnsanda nefis denilen ayrı bir kuvvet daha vardır. Nefsin arzularının çoğu, Allahü teâlânın istemediği, beğenmediği şeylerdir. Ruh ise Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri ister. Nefislere hoş gelen ve keyiflenmeye, zevklenmeye sebep olan nağmeli sesler, insandaki şehvânî, hayvânî duyguları harekete getirmesine ve böylece rahat bulmasına vâsıta olur. Güzel ve ahenkli ses işitmek, kalp veya gönül denilen gizli kuvveti harekete geçirir. Çünkü kalp, göze, kulağa vs. bağlıdır. Bunun için güzel ses, insanın elinde olmayarak kalbe tesir eder. İnsan, kalbinde hangi varlığa âit sevgiyi bulundurursa, onu hatırlatan sözler ve nağmeli sesler bunlara kavuşmak arzusunu arttırır.

Kalbinde Allah sevgisi, hak dinlerin kutsal saydığı şeylere hürmet ve saygı duygusu bulunan kimseler, Kur'ân-ı kerîm okumaktan ve dinlemekten, Allahü teâlâyı ve O'nun sevdiklerini hatırlatan mevlid, ilâhî, kaside gibi güzel sesleri dinlemekten zevk alırlar. Bunlardan ruhları hoşlanır. Bunun gibi hacca gidecek olanların Kâbe, hac, Mekke ve Medine şarkılarını dinlemeleri; askerlerin harp, kahramanlık şarkılarını söylemeleri, dinlemeleri, insanda zararlı olmayan zevkler, lezzetler hâsıl etmektedir. İlâhî dinlerin sonuncusu olan İslâmiyet, rûha zevk, lezzet veren ve insanı Allahü teâlânın sevgisine götüren güzel sesleri dinlemeyi yasak etmemiştir.

Kalbinde kız, oğlan, aşk, şehvet arzusu bulunduran ve bağlılığı olan kimseler, bunları hatırlatan nağmeli sesleri, müzik dinlediği zaman nefsinde bunlara kavuşmak arzusu artar. Hep onları hayal etmeye, onlarla ilgilenmeye başlar. Allahü teâlâdan uzaklaşır. Çeşitli haramları, günah olan şeyleri yapmaya başlar. Nefsinin taşkınlık yapmasına, günah yoluna sapmasına sebep olur. Böylece müzik, nefsin gıdâsı olur. Buna benzer daha birçok zararların doğmasına sebep olduğu için İslâmiyet insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran, rûhunu öldürüp nefsini kabartan bâzı müzik seslerini söylemeyi ve dinlemeyi yasak etmiştir.

Şu kadar var ki, insanların taşkınlık yapmasına sebep olmayan, onları zarara sürüklemeyen onların ruhlarını besleyen ve kalplerinde Allah sevgisinin artmasına yardım eden sesleri dinlemesi ve bu güzel sesten lezzet alması, kuş sesi dinlemek, yeşillik, akar su, çiçekleri seyretmek gibi olur. Bunları seyir, göze rahatlık verdiği gibi; güzel koku, burna hoş geldiği gibi; lezzetli yemek ağza tatlı geldiği gibi ve lise bilgileri, fennî buluşlar, akla hoş geldiği gibi; güzel ses de, kulağa lezzet vermekte olup, onlar gibi mubâh olur. Yukarıda bahsedilen ve insanlara zarar veren, günah ve kötülük işleten müzik, bütün ilâhî dinlerde yasak edilmişti. Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan İncil'in yasak ettiği müziği sonradan papazlar, Hıristiyan dînine soktular. Birçok hurafeler karıştırdıkları bu bozuk dinleri, ruhları besleyemediği için, müziğin nefislere hoş gelmesi, ?müziğin nefsin gıdâsı olması? meselesi, ruhânî tesir sanıldı ve ?Müzik, rûhun gıdasıdır!? denilmeye kalkışıldı.

Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplıyan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibâdet hâlini almıştır. Müzikle nefisler keyiflenmekte, şehvânî, hayvânî duygular kabarmakta, rûhun hakîkî gıdâsı olan, kalpleri temizleyen ilâhî ibâdetler unutulmaktadır. İnsanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmaktadır. Böylece birçok insanın ebedî saâdetten, mutluluktan, sonsuz kurtuluştan mahrum kalmasına sebep olmaktadır. İslâm dîni, insanları bu âfetten, bu sonsuz felâketten korumak için müziği kısımlara ayırmış, zararlı olanlarını haram kılmıştır. Hazret-i Mevlânâ bile büyük eseri Mesnevî'de hazret-iÖmer ile bir çalgıcının hikâyesini anlatmış, sonunda çalgıcının tövbesine yer vermiştir. İslâm dîninin müzik hakkında bildirdiği hükümler, çok geniş ve açık olarak İhlâs Holding A.Ş. tarafından yayınlanan Seâdet-i Ebediyye (Tam İlmihâl) kitabının ?Teganni ve müzik? bölümünde anlatılmaktadır.


Konular