Rehber | Kategoriler | Konular

KALE

Alm. Burg, Festung (f), Fr. Fort (m), forteresse (f), İng. Fortress, castle; stronghold. Stratejik yol üzerinde, geçit ve dar boğazlarda, askerî önemi olan şehirlerde, gerekli askerî kuvveti barındırarak, savunma ve güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.

Askerî mîmârî, çerçevesi içine giren kaleyi, benzeri olan hisar ve surdan ayırd etmek lazımdır. Hisar bir mesken olarak düşünülüp tahkim edilmiş, tek bir kütle hâlindeki yapıdır. Batı dilerinden dilimize geçen şato kelimesinin karşılığıdır. Sur ise bir şehir veya kasabayı korumak üzere, bu yerin etrafını çeviren kuleli tahkimât duvarına verilen addır.

Kale genellikle stratejik yerlerde, arazinin tabiî özelliklerinden faydalanarak inşâ edilirdi. Kale yapımında kolay ve az sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeriden dışarıya çıkılabilmesi, uzun süreli kuşatmalara dayanabilmesi, bir veya birkaç tarafın tabiî engeller ile emniyette olması gibi özellikler gözönünde bulundurulurdu. Bâzı kalelerde uzun süreli kuşatmalara dayanabilmesi için, kale içinden dışarıdaki bir akarsu veya göle inen gizli bir yol da bulunurdu. Ankara Kalesinin Bent Deresine inen böyle bir gizli geçidi vardı. Kalelerin içlerinde umumiyetle yağmur sularını toplayan su sarnıçları yapılırdı. Çok büyük ve mîmârî bakımdan haşmetli sarnıçlar, Arnavutluk'ta Osmanlı devrinden kalma Berat Kalesinde, Güney Anadolu'da Mersin yolundaki Akkale'de görülebilir. Çok sarp bir kaya kütlesi üzerinde bulunan Afyonkarahisar Kalesinde su ihtiyacı yağmur ve kar sularının kayalara oyulan pekçok sayıdaki küçük sarnıçlara toplanması suretiyle karşılanırdı.

Kale mîmârîsi, târihin ilk devirlerinden îtibâren tekniğin ve askerlik ile savaş usûllerinin ilerleyişine uyarak gelişme göstermiştir. Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kaleleri arasında açık farklar olmakla beraber, hemen hemen hepsi aynı gâye ile yapılmıştır.

Kale mîmârîsinin başlıca özellikleri olan hendek, çifte duvar sistemi, kapıları çifte burç ile korumak gibi bâzı esaslar ve çok eskiden olduğu gibi yakın târihlere kadar kulanılagelmiştir.

Kale duvarları bir veya iki kat hâlinde, yüksek tahkim edilirdi. Bâzı kalelerin duvarları dışında su dolu hendek bulunurdu. Duvarlar kulelerle takviye edilirdi. Kuleleri birbirine bağlayan kale duvarları son derece kalındı. Kale duvarlarının üzerinde ve dış tarafında insan boyundan yüksek ?barbata? denilen bir duvar yapılırdı. Buradan düşmana ok, taş atmak, kaynar su ve kızgın yağ dökmek için mazgallar, arka taraflarında, ok atanları korumak için mazgal siperleri bulunurdu. Bunların arkasında da nöbetçilerin ve askerlerin dolaşmalarına ve bir siperden diğer bir sipere gitmesine yarayan ?seğirdim? denilen yol, düzlük kısım vardı. Bâzı kalelerde duvarın üst kısmından sur dibine yaklaşan düşmana ateş ve ok atmaya yarayan, şerefe gibi ahşap çıkmalar da yapılırdı. Bunlara ?sengendaz? veya ?metris? denirdi. Duvarlar dik olarak kireç ve öğütülmüş kiremit karışımı bir harçla birbirine tutturulan, büyük moloz taşlarla örülürdü. Mazgal siperlerinin üst kısımları, yağmur sularının iki yana akmasını sağlayacak şekilde, eğimli taş döşemelerle veya kiremitle örtülürdü. Kale kuleleri saldırılara karşı korumak ve savunmak için düzenli aralıklarla yapılırdı. Bu kuleler kışla ve askerî cezâevi olarak kullanılırdı.

Kale kapısı, savaş esnâsında askerin dışarıya saldırı yapmasına yarar ve tehlikeli zamanlarda kapatılırdı. Kale kapıları çift olarak sağlam ve kalın ağaçlardan yapılırdı. Üzerine madenî levhalar çivilenerek kuvvetlendirilirdi. Her kapının, iki yanında burayı korumaya yarayan kule yapılırdı. Kapıların yanlarına dönerek açılanları olduğu gibi, yukarıdan aşağıya inerek kapanan ve istenildiğinde zincirle kaldırılan asma kapı biçiminde olanları da vardı.

Kalenin en son sınırına kadar dayanması gereken kale burcu, iç istihkam veya merkez yuvanın temelini teşkil ederdi.

Kale bedeninin üzerinde, seğirdim yolunun kenarında, ok atım ve etrafı gözetlemede kullanılan diş biçimindeki duvara ?kale mazgalı? denirdi.

Kale mîmârîsinde en büyük değişiklik topçuluğun gelişmesi ile oldu. On dokuzuncu yüzyılda ateşli silahların önem kazanması üzerine yeni bir gelişme gösterdikten sonra, içinde bulunduğumuz yüzyılın savaş usullerinin ve silahlarının inanılmaz gelişmesi karşısında değersiz kaldı. Bugün hiçbir devlet askerî savunma maksadıyla kale inşâ etmemektedir. Eski kalelerin tâmirinde ise târihin canlanması eski hatıraların ayakta kalması gibi bir gaye düşünülmektedir.


Konular